4 Kasım 2012 Pazar

GEZGİN QUEEN: Sonunda Beyrut'a Kavuştum


Ortadoğu’nun Paris’i diye anılıyor Beyrut seyahatperestlerin lügatında. Benim içinse son 2 yıldır deliler gibi gitmek istediğim ama araya giren başka ülkeler ve şehirler yüzünden (asla şikayetçi değilim) bir türlü gitmeye fırsat bulamadığım şehir. Aramızdaki bu platonik aşk sona ersin ve artık kavuşalım istediğimden, yakın bir arkadaşın da gazıyla, sonunda, geçtiğimiz hafta düştük Beyrut yollarına.


Beyrut’a gitmeye karar verdiğinizde çevrenizden duyacağınız şeylere hazırlıklı olun: “Başına bir şey gelmesin?”, “Ya şimdi karışık biraz oralar, Paris’e falan gitsen?”, “N’apacaksın yahu Beyrut’ta?” vs… Hiçbirine kulak asmayın, içinize şüphe düşürmelerine izin vermeyin ve gidin. Neden mi?

Down Town'da bir ben

Çünkü Beyrut güvenli bir şehir; dünyanın herhangi bir yerinde ya da kendi ülkenizde başınıza bir şeyler gelme olasılığı neyse, Beyrut’taki de en fazla o kadardır. Çünkü tıpkı Sırplar ya da Boşnaklar gibi geçmişinde çeşitli kötü anıları olan milletler, eğlenmeyi en iyi bilen milletler aynı zamanda. Çünkü 1970’lere kadar jet sosyetenin gözbebeği olan, sonrasında baş gösteren iç savaş nedeniyle çok yıpranan ama asla yıkılmayan bir şehir Beyrut. Çünkü ara sıra patlayan bombalara inat, “Bombalar patladıkça biz gece dışarıya daha çok çıkıyoruz, barlara daha çok gidiyoruz, daha çok eğleniyoruz, hayatın kıymetini daha iyi anlıyoruz” diyen insanları var.

Cennet

Çünkü denize karşı soğuk kahvenizi yudumlayabileceğiniz, Solidere bölgesindeki Gordon’s Cafe’si; “Ben bugüne kadar hiç humus yememişim” dedirten, sarımsaklı patatesini ve fattoush’unu da yemeden dönmemeniz gereken Abd El Wahab’ı var. Çünkü 2 kadehiyle çakır keyiften biraz fazlası olabileceğiniz, rakıya çok benzeyen ama daha yoğun olan arak adlı bir içkisi var. Çünkü Eşrefiye bölgesinde -Abd El Wahab’a çok yakın- Constantine isimli hoşsohbet ve ikram sever bir barmeninin olduğu, iki gün üst üste giderseniz barın ortaklarıyla kanka dahi olabileceğiniz, mahalle barı ilan ettiğimiz Lime’ı var. Sonra İstanbul gece hayatının mutlaka örnek alması gereken Sky, White ve bizim kişisel favorimiz olan B018 gibi club’ları var. Upuzun, ışıl ışıl bir Hamra Caddesi var. Tüm gününüzü burada geçirmek isterseniz şayet, Virgin’e gidip albüm ve kitap bakabilir, Hamra Cafe’de bir şeyler atıştırabilir ve akşam da Dany’s'de alkol alımını başlatabilirsiniz.

Beyrut'ta Halloween

Ha, bir de -bunu en sona sakladım- falafeli var. Tamam, falafel buralarda da var ama bir de orada yiyin; bizdeki Bambi gibi bir zincir olan Barbar’dan take away yapın mesela ya da Sahyoun’a bir gidin. Özetle şöyle söyleyeyim; falafelleri o kadar muhteşem ki, falafel yemediğim zamanlarda falafel yemeyi düşünüyordum.


Bunlar Beyrut’a bir daha, bir daha ve sonra bir daha gitmek için bulduğum yüzlerce sebebin yalnızca birkaçı. Sabiha Gökçen’e indiğim gibi telefondan Beyrut uçak biletlerine bakıyor oluşum da Beyrut konusunda ne kadar ciddi düşündüğümün bir kanıtı.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...