19 Aralık 2009 Cumartesi

Zoe Kravitz: Glam Princess

Doğuştan şanslı olan insanlar vardır. Süper iki genin bir bileşimi olmak gibi, bilmem ne zincirinin sahibi bilmem nenin yeni varisi olarak dünyaya gelmek gibi. Dahası bir rockstarın çocuğu olmak gibi… Başka bir şansınız yoktur, siz de doğuştan bir rockstarsınızdır artık.

Peki hem mükemmel iki genin karışımı, hem paranın karesinin alınıp 12825568685678 ile çarpıldığı bir ailenin çocuğu hem de bir rockstar babası olursa ne olur? Zoe Kravitz olur.
Lisa Bonet gibi oyuncu bir afetin ve Lenny Kravitz gibi ağzımızı sulandıran, yüreğimizi hoplattıran (İstanbul konserinde bulunma lütfuna erişip de bir kez olsun aynı havayı solumuş olanlar beni daha iyi anlayacaklardır.) bir rockstarın kızı Zoe Isabella Kravitz. Hal böyle olunca hukuk okumasını beklemiyordunuz herhalde. 1988 doğumlu oyuncu-model melez güzeli daha şimdiden Susan Sarandon, Pierce Brosnan, Hilary Swank, Jodie Foster gibi ustalarla aynı seti paylaşmış. Doğuştan rockstar olması giyim tarzına da yansımış. Şu sıralar “babasının küçük, asi ama şirin kızı” imajıyla oldukça dikkat çekmekte, ileride moda dergilerini karıştırırken adına ve stiline daha da çok rastlayacağız gibi.


Küçükken bir prenses olmak istediğini söyleyen Zoe bu hayalini de bir şekilde gerçekleştiriyor ve Vera Wang’ın yeni piyasaya sürdüğü Glam Princess adlı parfümünün yeni yüzü oluyor.


Çünkü bir rockstar kızı olmak hayatın içinde “all access” kartına ya da The Lost Room dizisindeki anahtara sahip olmak gibidir. Tüm kapılar açılır, tüm engeller aşılır. Prenses de olunur, anka kuşu da görülür, kaf dağına da çıkılır.

17 Aralık 2009 Perşembe

Bir Fikrim Var!

Sıkılmışız. Hava buz gibi, dışarısı korkutuyor ama evde de durulacak gibi değil. Her gün bir öncekinin sanki kötü bir taklidi, yediğimiz içtiğimiz şeyler bile sabitlenmiş, belli başlı 3-4 parça kıyafet üniformamız haline gelmiş. “Tıpkı”, “aynı”, “deja vu”, “monoton”, “sıkıcı” kelimeleri bir bakmışız ki günlük hayatta en çok kullandığımız ilk beş kelime oluvermiş. “Yenilik”, “farklı”, “orijinal” kelimeleri ise zamanında çok can yaktığı için bir köşede cezalı, tek ayak üzerinde beklemekteymiş.

Öyleyse rotayı Cihangir’e çevirin. Bugün “Yeni Fikirler”le dolu yeni bir gün olsun. Kafanıza berenizi takın, ama kapıyı çekerken somurtkanlık maskenizi evde bırakın ve Akarsu Yokuşu’ndaki “New Ideas” adlı butiğe doğru yol alın. Hem küçüklere hem de büyüklere yönelik ürünlerin yer aldığı bu butiğe girerken Hansel ve Gretel şekerden yapılma evi gördüğünde ilk ne hissettiyse siz de aynısını hissedeceksiniz. İçerisinde ise kötü kalpli bir cadı yerine hayatımda tanıdığım en mütevazi ve güleryüzlü tasarımcılardan biri olan Berrin Akyüz sizi beklemekte. Rengarenk etekler, elbiseler, aksesuarlar ve ev tekstil ürünleri bu gri ve soğuk kış gününde içinizi ısıtacak, “yenilik” , “farklı” ve “orijinal” kelimeleri cezadan kurtulacak. Çünkü anlaşılan o ki bu defa can yakmayacak.

Fiyatlar da hiç mi hiç el yakmayacak, çünkü New Ideas şu sıralar %50 indirimde, kıyafetler ilk kapanın olacak.
Berrin Akyüz'ün yeni fikirlerini görmek için; www.berrinakyuz.com
Adres: Akarsu Yokuşu No:22 Cihangir, Taksim-İstanbul

14 Aralık 2009 Pazartesi

Yürek Kuzeyi Gösteriyor

Sussana Tamaro “Yüreğinin götürdüğü yere git.” diyor. Oldu Sussana, demesi kolay Sussana. Benim yüreğim Finlandiya’ya gidip kuzey ışıklarını seyretmek istiyor mesela. Önce “Paran var mı?” diye bir sorsana. Hadi oldu da bir gün para olayını çözdük diyelim, peki vize ne olacak? Biz başvururuz başvurmasına ama bakalım çıkacak mı? Senin prosedürlerden haberin yok galiba. Sen ısrarla “Seninle konuştuğu zaman kalk ve yüreğinin götürdüğü yere git.” diyorsun ama bir sussana Sussana. Uzaktan konuşması kolay Sussana.

Ama sizin yüreğiniz ve keseniz doğru orantılı çalışıyorsa o zaman Finlandiya’nın kuzeyinde kalan Laponya’daki Hotel & Igloo Village Kakslauttanen’e gidin. Buzdan ya da tamamen camdan yapılma igloolarda kalın, kuzey ışıklarının en güzelini, yıldızların en parlağını seyrederek uykuya dalın. Buzdan yapılma restorantta yemeğinizi yiyin, yürüyüşlere çıkın, sonsuz beyazlığın içinde kaybolun. Beyazlığın içinde huzuru bulun. Bu masalsı yerde geçen masalın baş kahramanı olun, ren geyikleri yoldaşınız olsun. Dönerken de bana bir torba kuzey ışığı getirin, sevaba girin...

30 Kasım 2009 Pazartesi

Edith Piaf Bana N'aptın?

Kızgınım. Her şey bitiyor. Boş sigara paketlerine kızgınım. Güzel geçen yazların ardından gelen kışa kızgınım. Çalan telefonların artık çalmamasına kızgınım. Kahküllerim uzuyor. Uzayan kahküllere kızgınım. Biten her türlü ilişkiye kızgınım. Dün çok seviyordun hani? Bugün sevmemene kızgınım.


Fonda Edith Piaf, Ne Me Quitte Pas çalıyor. Anlaşılan o da biten şeyleri sevmiyor, bitsin istemiyor. Beni terk etme diye bağırıyor.


Sokağa çıkıp tanımadığım insanlara selam vermek istiyorum. Gidip yanlarına “Nasılsın? Öylesine değil gerçekten nasılsın?” diye sormak istiyorum. Ama en çok da bana sorulsun istiyorum. Otomatik bir “İyiyim.” cevabı olmadan, çeksek şöyle bir sandalye karşılıklı, cidden nasıl olduğumuzu anlatsak birbirimize? Nerden geldiğimizi bilmeden, nereye gideceğimizi merak etmeden, adlarımızı bile öğrenmeden…. Ben ona bir çay ısmarlasam, o bana bir sigara uzatsa, art niyet aramadan paylaşsak kızgınlıklarımızı? Evde yemek bekleyen kocayı, yarınki büyük iş toplantısını, son metronun saatini unutsak da biraz kendimizden konuşsak? Hayat biraz daha hafiflemez mi, la vie en rose olmaz mı?

Karşımda Edith Piaf konseptli fotoğraf çekimi, fonda bu sefer “Je Ne Rigrette Rien”. Her şeye rağmen…

Zink Magazine Kasım 2008 sayısı. Fotoğrafçı: Jamie Nelson, Sanat yönetmeni: Danielle Von Braun, Makyaj: Lottie, Saç: Gillian Kuhlmann, Styling: Yahaira Familia, Model: Kornelia Strzelecka
Fotolar: http://jamienelsonphoto.blogspot.com/

29 Kasım 2009 Pazar

Sigara Modası


Şimdi ben size “Sigara o kadar da kötü bir şey değildir.” diyeceğim siz bana büyük ihtimal ya küfür edecek ya da “Tamam, bir halt yiyorsun da, bari savunma.” diyeceksiniz. Ee, haklısınız.

Ama yine de dumansız hava sahası kampanyaları, sararan tırnaklar, kararan dişler, kötü kokan bir nefes, kırışan bir cilt, paketlerin üzerindeki mesaj kaygılı yazılar, kısırlık hatta kanser bile bu düşüncemi değiştiremeyecek: Sigara o kadar da kötü bir şey değildir.

En dertli rakı sofralarına en yakın dostunuzdan önce o yetişmedi mi? Aydınlanan günlerin sabahında anneden önce ilk günaydını o demedi mi? Terk eden sevgililerin kahrını o çekmedi mi? Dolapta yiyecek bir şey yokken ve bir nedenden ötürü sipariş veremezken karnınızı o doyurmadı mı? İçki masasının en kadim dostu, tatlı muhabbetlerin en lezzetli baharatı, dertlerin dermanı, yeni tanışmaların, yeni muhabbetlerin aracı o olmadı mı? Can sıkıntısında o oyalamadı mı? Sınav stresinde sırtınızı ilk o sıvazlamadı mı? En büyük başarılarınızda sizi ilk o kutlamadı mı?

Siz çağırdınız da o hiç gelmemezlik etti mi? Bir kez olsun hayır dedi mi?

Yok hayır, hala ikna olmadınız mı? O zaman alın bir de buradan yakın:

Sigara içen güzel insanlar:


Kate Moss

Mick Jagger

Heath Ledger

Brad Pitt

Brigitte Bardot

Johnny Depp

Edie Sedgwick

Benicio Del Toro

Modada bir aksesuar olarak sigara:


Şimdi tekrar belirtiyorum: Sigara o kadar da kötü bir şey değildir. Hayır, bu yazıyı yazarken kaç adet sigara içtiğimi söylemeyeceğim. Ama burada bitirip bir sigara yakmaya gideceğim.
Fotolar: Le Smoking

28 Kasım 2009 Cumartesi

Karl Lagerfeld Neyle Yaşar?

Karl Lagerfeld hiç uyur mu acaba? Ya da ne bileyim bizim yaptığımız şeyleri yapar mı? Hiç bir şarkıda duygulanıp ağlar mı salya sümük ya da birisine bağıra çağıra o şarkıyı söyler mi? Hiç evin tozunu almış mıdır misal? Hiç üzerine bulaşık önlüğünü geçirip bulaşık yıkamış mıdır? Çöpü dışarıya çıkarmış mıdır? Gece yatarken o takım elbisesini ve yüksek yakalığını üzerinden atıp o da bizim gibi pijamasını giyiyor mudur? Ya da diyorum ya, o hiç uyuyor mudur?

“Kimse için gerçek olmak istemiyorum, kendim için bile.” gibi bir laf etmişti kendisi. Sizce de bunu çok iyi başarmıyor mu? Brad Pitt’in vakti zamanında tavuk kostümü giyip broşür dağıtması aklıma yatıyor ama Mösyö Lagerfeld’i biz sıradan canlıların yaptığı sıradan işleri yaparken bile düşünmek imkansız.


O öyle… Saçları hiç uzamıyor, sakalları hiç çıkmıyor. O hiç kirlenmiyor, bu yüzden hiç yıkanmıyor. Hiç yemiyor, hiç tuvalete gitmiyor. Hiç uyumuyor, bu yüzden hiç pijama giymiyor. Sadece yazıyor, çiziyor, düşünüyor, yaratıyor, yaratıyor ve yaratıyor….

Numéro Dergisi’nin Eylül 2009 sayısı. Konsept Room Service Couture. Lara Stone, Heidi Mount ve Baptise Giabiconi model, Karl Lagerfeld fotoğrafçı. Zaten Baptiste’i pek bir seviyor. Daha önce yine böyle soyup topuklu ayakkabılar giydirip fotoğraflamıştı kendisini. Lara Stone ise eşittir karizma. Vanessa Paradis ile alışmaya çalıştığımız ayrık dişleri onunla pek bir sevdik. Kaş inceymiş, kalınmış tartışmasına da Lara’dan son nokta: Artık sayesinde kaşsızlık mübah.

fotolar: Fashionising
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...