29 Haziran 2011 Çarşamba

Bir Moda İkonu: Tilda Swinton

Istancool etkinliği sayesinde kendisini yakından görme şerefine nail olanların da fark etmiş olabileceği gibi Tilda Swinton, bu dünyaya ait olmayan insanlardan. Tıpkı David Bowie, Michael Jackson ya da Alexander McQueen gibi. Upuzun boyu, androjen görünümü, sarı ile kızıl arasında gidip gelen kısacık saçları, ‘Az çoktur’ sözünün karşılığı olan ama bir o kadar da sıra dışı stili ve yapmış olduğu ilginç film seçimleriyle Tilda Swinton; şüphesiz ki gerek bizlere, gerekse tasarımcılara ilham veren müthiş bir moda ikonu.


Oyunculuk Kariyeri

Avustralyalı bir annenin ve İskoç bir babanın kızı olarak 1960 yılında İngiltere’de dünyaya gelen Tilda Swinton, aristokrat bir ailenin kızı. West Heath Girls’ School’da Prenses Diana ile aynı sınıfta okuyan ve Cambridge Üniversitesi’nden derece ile mezun olan oyuncu, daha henüz bir öğrenciyken oyunculukla ilgilenmeye başlıyor ve çeşitli oyunlarda yer alıyor. 1994’te AIDS’ten ölen yönetmen Derek Jarman ile 1985 yılında tanışmasıyla birlikte de sinema kariyerine profesyonel anlamda ilk adımını atmış ve ikilinin Jarman ölünceye kadar süren 9 yıllık iş ve arkadaşlık ilişkisi de başlamış oluyor. Birlikte başta Edward II olmak üzere kısa ve uzun metrajlı 9 film çekiyorlar. Ama biz Swinton’ı daha çok cadı olarak karşımıza çıktığı Narnia Günlükleri’nden, Cohen kardeşlerin yönettiği Burn After Reading’den, yardımcı kadın oyuncu dalında Oscar kazandığı Michael Clayton’dan ve son olarak İtalyanca konuşan Rus bir gelini canlandırdığı Io Sono L’amore’dan tanıyoruz.


Aile Her Şeyden Önemli

Tilda Swinton’ın fiziğine bakarak 50 yaşında ve ikiz çocuk sahibi olduğunu anlamak neredeyse imkansız. Eski kocası, oyuncu John Bryne’dan Xavier ve Honor adlı ikiz çocuğa sahip olan Swinton için en önemli şey evi ve çocukları. Öyle ki, Etat Libre d’Orange’dan çıkan parfümü Like This hazırlanırken kokunun evi gibi kokmasını, kokladığında kendisini evinde gibi hissetmek istemiş. Parfümün adı ise Tilda’nın en sevdiği şair olan Rumi’nin bir şiirinden geliyor:

If anyone wants to know what “spirit” is,
Or what “God’s fragrance” means,
Learn your head toward him or her.
Keep your face there close.
Like this.

Viktor&Rolf 2003 defilesinde Tilda Swinton ve klonu

Tilda Swinton ve Moda

Tilda Swinton’ın bir moda ikonu olarak insanlara ilham olması sadece parfüm ile sınırlı değil tabii ki. Viktor&Rolf, 2003 Sonbahar/Kış Koleksiyonu’nun tamamını bu eşi benzeri olmayan tarzın sahibine adadı. Koleksiyondaki cepli pantolonlar ise Tilda’nın bahçede çalışırken cepli pantolonlara ihtiyaç duyması sonucu ortaya çıktı. Modellerin kızıl saçlarıyla Tilda’nın klonu gibi gözüktüğü defilenin açılışı da bizzat Tilda Swinton’ın kendisi tarafından yapıldı.

2005 yılında Hüseyin Çağlayan’ın 51. Uluslararası Venedik Bianeli için çektiği kısa filmi Absent Presence’da yine Tilda Swinton vardı. Film, terörizm paranoyasından yola çıkarak soy ayrımcılığını, yabancı düşmanlığını irdeliyordu.

Geçtiğimiz senelerde Pringle of Scotland markasıyla anlaşan Swinton, bu defa da karşımıza model olarak çıktı. Hem kadın hem de erkek koleksiyonları için modellik yapan oyuncu, markanın yeni yüzü oldu.

2008 Oscar törenlerinde Lanvin elbisesiyle

Tilda Swinton Stili

2008 yılında Oscar törenleri için giydiği Lanvin elbise, başka birisi tarafından giyilse felaketle sonuçlanabilirdi. Ama bu siyah kadife elbiseyi giyen Tilda Swinton olunca durum farklıydı. Maskülen görünümü ve turuncu saçları, bir başkasının üzerinde çöp poşeti gibi durabilecek bu elbiseyi Tilda’vari bir biçimde başkalaştırıyor, kötü ya da iyi olduğunu dahi söyleyemeyeceğiniz yeni bir havaya bürüyordu. Bu kıyafetini oldukça eleştiren bazı kesimlere de yanıt aynı yıl Vanity Fair’den geldi: Tilda Swinton; Sarah Jessica Parker, Carla Bruni ve Carine Roitfeld gibi isimlerle birlikte Vanity Fair’in en iyi giyinenler listesinde yer aldı. Ama o yine de “En sevdiğim kıyafetim, Lanvin pijamalarım” diyecekti.


Tilda Swinton kesinlikle normların dışında kalan bir anti-kahraman. Cesur ama rahat, maskülen ama çekici seçimleriyle her zaman dikkat çekmeyi başarıyor. Stilinin en önemli özelliği; korkusuz ve uğraşsız olması. Pantolon-ceket takımları, uzun ya da diz hizasındaki elbiseler ve topuklu ayakkabılar stilinin olmazsa olmaz parçaları. Makyajsız yüzü ve giydiği smokin takımlarıyla maskülenliği, topuklu ayakkabılarıyla da feminenliği mükemmel bir şekilde birbirine karıştırarak cinsiyetsiz bir görünüm yaratmayı başarıyor. Kendi tarzını ise yine en iyi şu sözleriyle kendisi özetliyor: “Bana göre smokin giymek, balo elbisesi giymekten daha kolay. Şanslıyım ki hiçbir zaman bir oyuncak bebek gibi gözükmek istemedim.”

Tilda Swinton, kırmızı halıda genellikle Jil Sander, Haider Ackermann, Prada ve Dior gibi markaları tercih ediyor. Ama konu moda olunca aslında tek bir şartı var, tişörtünü yaptırıp giyilebilecek cinsten: “Her şeyi giyebilirim, yeter ki temiz olsun."

Fotolar: Suite101, Instyle, Appealing, Style.com

27 Haziran 2011 Pazartesi

Kırma Zincirlerini

Normalde bir öğüt olarak yukarıdaki başlıkta yazanın tam tersinin verildiğini biliyorum. Lakin konu moda olunca işler değişiyor. Bir aksesuar olarak zincir, özellikle Mademoiselle Chanel ikonik zincirli çantası Chanel 2.55’i tasarladığı günden beri hayatımızda önemli bir yer teşkil ediyor. Gerek kıyafet detaylarında, gerek kolye, küpe, kemer, bilezik gibi aksesuarlarda sürekli karşımıza çıkıyor ve kıyafeti tamamlama konusunda mühim bir görev üstleniyor. Yalnızca bu da değil; gözlüklerde, hatta ve hatta fotoğraf makinesi askılarında bile artık kendisine rastlamamız mümkün. Nasıl mı?



Susie Bubble ve Mr. Street Peeper

Teen Vogue Aksesuar Editörü Sarah Frances Kuhn; lomo’ların son derece popüler olduğu, sokak fotoğrafçılığının iyice değer kazandığı, stil blog’larının büyük kitleler tarafından takip edildiği şu dönemlere oldukça yakışır, harika bir fikirle ortaya çıkıyor; fotoğraf makineleri için klasik ve sıkıcı askılara bir alternatif olarak rengarenk ve zincir askılar tasarlamak. Sarah, adıyla aynı ismi taşıyan markası için 2010 yılından beri zincir fotoğraf makinesi askıları tasarlıyor. Bu askıların fiyatları $45 ile $125 arasında değişiyor ve dünyanın her yerinden sipariş vermek mümkün. Aralarında Face Hunter, Susie Bubble, Tommy Ton, Mr. Street Peeper gibi ünlü blogger ve sokak fotoğrafçılarından esinlenerek tasarlanmış zincir askılar da var.





Claudia Schiffer’ın yüzü olduğu Chanel Eyewear Fall 2011 Prestige Collection’da zincirler bu sefer de gözlüklerimizi süslüyor. Chanel 2.55’in askısından ilham alınarak tasarlanan, zincir ve derinin bir arada kullanıldığı gözlüklerin aviator, butterfly, cat-eye ve oversized film-star square lenses gibi modelleri bulunuyor.

Bu da Karl Lagerfeld'in ellerinden çıkan koleksiyonun tasarım sürecinin anlatıldığı video:



Fotolar: Trendland, SFK

25 Haziran 2011 Cumartesi

TREND QUEEN: Eteklerden Taşan Jüponlar

Elie Saab Spring/11 Couture - Valentino Spring/11 Couture

Jüpon, günümüzde eteğin bedene yapışmaması, ışıkta iç göstermemesi, yürürken eteğin yukarıda toplanmaması ya da eteğin kabarık durması için giyilen bir iç etek. Ama özellikle 16. ve 17. yüzyıldaki kullanımı bundan çok daha farklı. O dönemlerde sırf eteğin altından gözükebilsin diye etek boyları jüpona nazaran daha kısa tutuluyor ya da eteklerin önünde ters V şeklinde bir açıklık bırakarak görünür olması sağlanıyormuş. Yani kıyafetin altına gizlenmesi ve yokmuş gibi gözükmesinden ziyade, kıyafetin bir parçası, tıpkı küpe, kolye ya da kemer gibi bir aksesuar olarak kullanılıyormuş.

Chanel Spring/11 Couture

Bu sezon ise eteklerin altından taşan iç etekler yeniden moda oluyor. Frankie Morello, Chanel, Givenchy gibi markaların 2011 koleksiyonlarında gerek tüllü, gerekse uç kısımları dantelli olarak karşımıza çıkıyor.

Frankie Morello F/W 11-12

Bu basit ama kıyafetin tüm havasını değiştiren detayı ise uygulamak çok kolay. Eteğinizin altına, eteğinizden biraz daha uzun ve uçları dantelli olan bir jüpon giyebilir ya da iki eteği üst üste giyerek farklı bir hava yaratabilirsiniz. Hatta eteğinizin ucuna dantel ya da tül bir kumaş parçasını içten dikerek de bu görünümü rahatlıkla yakalayabilirsiniz. 

24 Haziran 2011 Cuma

Zarif ve Asil Tasarımlar: Rachel Gilbert


Rachel Gilbert; şıklığın, zerafetin, kadınsılığın ve cazibenin aynı potada eritilip, mükemmel bir şekilde karıştırılmasıyla ortaya çıkan tasarımların yaratıcısının adı. Son 1-2 yıldır işlerini, özellikle de peri masallarından fırlamış gibi gözüken uzun gece elbiselerini yakın markaja aldığım Avustralyalı tasarımcının Liso Ho, Morrisey gibi markalar için tasarımcı olarak çalışmasından kendi markasını yaratmasına kadar uzanan kariyeri ve bu sürecin hızlılığı da birçoğumuza dudak ısırtacak cinsten. Avustralya’nın en önemli moda okullarından biri olan Whitehouse Institute of Design’dan mezun olan genç tasarımcı, daha henüz 22 yaşındayken Nicky Hilton’ın Chick adlı markasının baş tasarımcısı olmuş diyeyim, gerisini siz hesap edin.


Kendisini azimli, yaratıcı, tutkulu ve vefalı olarak tanımlayan Rachel Gilbert, kariyerindeki en gurur verici anının bir baloda hiç tanımadığı birisinin üzerinde ilk tasarımlarından birini görmesi olduğunu söyleyecek kadar da mütevazi. Çünkü tasarımları Net-A-Porter’da Stella McCartney, Vivienne Westwood gibi tasarımcıların tasarımlarıyla birlikte satılıyor; Taylor Swift, Toni Braxton, Paris Hilton, Dani Minogue gibi isimlerin üzerinde karşımıza çıkıyor.


İsterseniz bir arkadaşınızın düğününe, isterseniz arkadaşlarınızla sinemaya ya da kahve içmeye, isterseniz de gece bir partiye gidin; Rachel Gilbert tasarımları size şıklığı ve tüm ilginin odağı olmayı %100 garanti ediyor.


19 Haziran 2011 Pazar

Hikayen Ne?: Sanem Sevgen (Sanemiko)

Elbise, pantolon falan iyi hoş da, biz kadınlar için ayakkabı çok daha ayrı bir şey. Yemekten içmekten feragat edip, gözümüzü karartıp alabileceğimiz bir şey. Birkaç numara küçük olmasına rağmen, Cinderella'nın üvey kız kardeşleri gibi, ayağımızı zorla içine sığdırmaya çalışabileceğimiz bir şey. Yüksek dozda serotonin salgılatıcı bir şey. Tutkulu bir şey.

Kimileri de var ki bu tutkusunu yeteneği ile birleştirerek mesleğe dönüştürüyor. Onlardan biri de Sanemiko markasının yaratıcısı ve aynı isimli blog'un sahibesi Sanem Sevgen. Blog yazarlığından ayakkabı ve aksesuar tasarımcılığına uzanan ilginç ve keyif verici bir hikayesi var Sanem'in. Hem konu ayakkabı olunca ne zaman keyifli olmadı ki bizim için?

Önce kahvenizi ya da sütlü çayınızı hazırlayın, sonra da okumaya başlayın.

Sanem Sevgen

Sanem hadi bize hikayeni anlat.

İzmir doğumluyum ben. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimim İzmir Özel Türk Koleji’nde başladı ve son buldu. Sonrasında İstanbul Yeditepe Üniversitesi Radyo Sinema Televizyon Bölümü’nü YÖK Bursu ile kazandım. Oradan, bölümümden pek hoşlanmasam da, bölüm üçüncülüğü ile mezun oldum ama hiç kendi sektörümde çalışmak istemedim. İzmir’e döneceğime kimse ihtimal vermezken, ben 7 yıllık bir İstanbul macerasından sonra evi kapatıp, pılımı pırtımı toparlayıp İzmir’e, ailemin yanına döndüm. Annem hep "Boğulacaksan büyük denizde boğul" derdi. Ben de tam boğulmak üzereyken son kulaçlarımı Ege kıyılarına attım diyebilirim.

Aile üyelerinin hepsinin sanatla uğraştığı bir ailede büyümek nasıl bir şey?

2 kuşak sanatçı bir aileden geliyorum. Annem balerin, babam opera sanatçısı, teyzem, amcam dedelerim, babaannem, kuzenlerim falan hep sanatçı. Bu sebeple hep sanatla iç içe büyüdüm ben. Annemin temsillerine gider, o sahnedeyken ben kuliste sanatçıların makyaj malzemeleriyle resimler yapardım. Piyano, bale, müzik dersleri alarak büyüdüm. Lisedeyken okul solistliği yapıyor ve müzikallerde oynuyordum. Müzikaller sayesinde profesyonel şan ve tiyatro eğitmenlerinden ders aldım. Herkes bana sanatçı olacak gözüyle bakarken ben kendimi bambaşka bir yolda buldum. Ailem hep diğer arkadaşlarımın ailelerinden farklıydı. Bana hep senin yerinde olmak istiyorum derlerdi ama o zamanlar benim için hiçbir anlam ifade etmeyen bu cümleyi şimdi şimdi idrak ediyorum. Gerçekten de yerinde olunmak isteyecek şekilde yetiştirildim ben. Ebeveynlikten çok arkadaşlık yaptılar bana. Yasaklar ve ayıplar olmadı hiç hayatımda; hep doğrular ve yanlışlar oldu.


Sanemiko markası nasıl ortaya çıktı? Ya da şöyle sorayım; ayakkabı ve aksesuar tasarlamaya nasıl başladın?

Ayakkabı benim en büyük tutkumdur. Hatta çocukken bir dansözün topuklu ayakkabılarını giyip kaçmışım. J Anneannem çok şık bir kadındır. Tepeden tırnağa hanımefendi denir ya, aynen öyle. Giyinmeyi çok sever ama onun da ayakkabı tutkusu apayrıdır. Bana ilk topuklu ayakkabılarımı o almıştı. Sanıyorum bana bu aşkın ilk tohumlarını o attı. Ama nasıl tasarlamaya başladığıma gelecek olursak şöyle: Göze hitap etmeyen hiçbir şeyden hoşlanmam. Bir gün annemin pasaport çantasıyla karşılaştım, oldukça sevimsizdi. Onu biraz güzelleştireyim diye başladım. Sonra bir baktım bugün başkalarının çantalarını ve ayakkabılarını tasarlayıp güzelleştiriyorum. Bir pasaport çantasıyla başlayan macera, bugün kendi şirketimi kurmam ve lakabımı taşıyan markam altında tasarımlar yapmamla devam ediyor.

Sen aslında bir de blog yazarısın. Hatta ilk olarak blog yazmaya, akabinde de tasarım yapmaya başlamışsın. Sanemiko markasının oluşma sürecinde de blog’un çok önemli bir rol oynuyor anladığım kadarıyla. Neler kattı sana blog? Ne gibi faydalarını gördün?

Okuldan mezun olduktan sonra çok boşluğa düştüğüm bir dönemde blog yazmaya başladım. Geçen sene temmuz ayında. Hatta kardeşim dalga geçiyordu annemden başka kimse okumayacak deli misin sen, kendi kendine ne yazıyorsun diye. 1 izleyiciyle başlayan izleyici sayım bugün 1000’lere ulaştı ve bu beni çok mutlu ediyor. Blog bana öncelikle kendi işimi kazandırdı; çünkü yaptığım tasarımları ilk orada paylaşmaya başladım, oradan aldığım güzel destekle bir şeyler üretebilecek gücü buldum kendimde. Yoksa böyle bir şeye asla cesaret edemezdim. Bunun dışında blog’un bana kazandırdığı bir diğer önemli şey ise güzel dostluklar. Sık sık görüştüğüm bir sürü arkadaşım oldu. Ayrıca blog tüm sıkıntımı alıyor. Çünkü ben sadece moda ve dekorasyonla ilgili değil, kişisel şeylerle de ilgili yazıyorum aslında. Yani mutluluğumu ve derdimi paylaşacağım bir çok arkadşım oldu Türkiye’nin her yerinden. J


Bir blogger olarak hangi blog’ları takip etmekten keyif alıyorsun?

Samimi ve doğal insanları okumaktan zevk alıyorum, yapılan yorumlara cevap yazmayan blogger’ları okumayı tercih etmiyorum. Çünkü onlar bir şeyler paylaşmak için değil, sadece kendilerini tatmin etmek için yazıyorlarmış gibi geliyor bana. Bunun dışında kendinden bir şeyler paylaşan blog yazarlarını okumak daha çok keyif veriyor, sohbet ediyormuşuz gibi hissediyorum.

Peki bize biraz bir ayakkabının tasarım sürecinden bahseder misin? Bir ayakkabının ortaya çıkması ne kadar sürede gerçekleşiyor?

Öncelikle ayakkabının derisini, astarını ve kalıbını seçiyorum. Bu en keyifli kısmı bence. Rengarenk derilerin  ve topukların arasından tercih yapmak zor olduğu kadar keyifli de. Sonrasında ayakkabıda kullanacağım akseuarları ve desenleri tasarlıyorum. Tasarladığım ayakkabının atölyeden çıkıp bana gelmesini doğum bekler gibi heyecan ve sıkıntıyla bekliyorum. Geceleri rüyalarıma giriyor, rüyalarımda bu süreçte işler hep ters gidiyor. J Atölyeden ayakkabının çıkması miktarına ve modeline göre 1 hafta-10 gün arasında değişiyor. Benim 1 ayakkabı üzerine uygulamaları yapmam da 3 gün sürüyor.


Tasarımlarına nasıl ulaşabiliriz? Nerelerden satın alabiliriz?

Bana sadece tasarladığım modellerin dışında kendi hayallerinizle de gelebilirsiniz. Birçok model de böyle çıktı zaten ortaya. sanemiko@gmail.com’a mail atabilirsiniz. Bunun dışında ürünlerimin satışa sunulduğu bazı butikler de var: Ankara Lazy Butik, Ankara Suaré Butik, Bodrum More Mero Butik, Bursa Paburcum Butik, İstanbul Sibelle Butik, İzmir Mono Butik ve Sakarya Newin Butik.

Özel sipariş üzerine de ayakkabı ve aksesuar tasarlıyor musun? Bunun için seninle nasıl iletişime geçebiliriz?

Özel sipariş üzerine ayakkabı ve çanta tasarlıyorum. Özellikle arkadaşlarının özel günleri, düğünler, mezuniyetler, doğum günleri ve doğumlar için sipariş çok geliyor. Bunun için de yine bana mail atabilirsiniz.

Tasarımlarını tercih edenler arasında tanıdık isimler de var mı?

Bildiğim kadarıyla henüz yok.


Evine gelsek ve dolaplarını kurcalamaya başlasak, ayakkabı dolabını mesela. Neler çıkar içinden? Sadece Sanemiko tasarımları mı? Günlük hayatında ayakkabı tercihini kendi tasarımlarından yana mı yapıyorsun? Başka hangi markaları giymeyi seviyorsun?

Yok canım. Hani terzi kendi söküğünü dikemezmiş derler ya, doğru! Başkalarına hazırlamaktan kendime sıra gelmiyor. 3 tane ayakkabım var sadece dolabımda kendi tasardığım, onun dışındakilerin hepsi farklı markalara ait. Her markadan ve bütçeden ayakkabı bulabilirsiniz dolabımda. Benim için önemli olan ayakkabının ayağımda nasıl durduğudur. Bazen bazı ayakkabıları o kadar çok beğeniyorum ki, 1 numara büyük ya da küçük de olsa dayanamayıp alıyorum.

Yapmak istediklerinin ne kadarını gerçekleştirebildin ve ilerisi için ne gibi planların var?

Daha yapmak istediklerimin eeeeen başındayım. Önümde çoook uzun bir yol var. Ama bildiğim tek bir şey var; o da neye inanırsan, bir gün onu yaşayacağın. Ben bugüne kadar inandığım her şeyi yaşadım ve elde ettim. Umarım diğer inandığım şeyler de gerçek olur. Ayakkabılarımı yurt dışına özel siparişle yolluyorum, müşterilerim var ama ben oralardaki concept butiklerle de ileride çalışmak istiyorum. Bunun dışında bir defilenin ayakkabılarını yapmak ve kırmızı halıda ayakkabılarımla yürüyen birilerini de görmek istiyorum bir gün. J

17 Haziran 2011 Cuma

BOOK QUEEN: Müstesna İstanbul


Pukka Living ekibine dahil olmak benim için birçok şeyin başlangıcıydı. Her şeyden önce de bu blog’un. Ilgın Yorulmaz sayesinde yeni şeyler keşfetmenin, keşfettiklerini ise paylaşmanın ne kadar keyifli bir şey olduğunun farkına vardım. Eğer Ilgın bana güvenip beni ekibe dahil etmemiş olsaydı, çok büyük ihtimal bu blog hiç olmayacak ve ben yazmaya hiç başlamayacaktım. Bu nedenle ilk olan her şey gibi, Pukka Living de benim için çok özel.

Geçtiğimiz sene ekipçe İstanbul Keşif Rotaları adlı bir kitap çıkarmıştık, İstanbul’u insanlara yeniden anlatmak için. Bu seneyi de yepyeni bir kitapla karşılıyoruz: Müstesna İstanbul Küçük Dükkanlar Kitabı/1. Alışkanlıkların dışına çıkmak isteyen ve farklı lezzetler arayanlar için “müstesna” bir İstanbul sokak rehberi.

Kitap elime bugün geçti ve ben kendimi bir bardak çilekli mojito kadar keyifli hissediyorum.

16 Haziran 2011 Perşembe

Eskilerden Kurtulma Hareketi


Gardırobun sanki dün gece içkiyi fazla kaçırmış da birazdan üzerine kusacakmış gibi mi gözüküyor? Artık sana dar gelen pantolonlara bakmak suretiyle kendine acı çektirmek gibi mazoşist eğilimlerin mi var? Bir zamanlar üzerinden çıkarmadığın, şimdiyse hiç pas vermediğin kıyafetlerin unutulmuş birer assolist edasıyla hüzünlü hüzünlü sana mı bakıyor?

O zaman hepsini ver gitsin, kıymetini bilecek bir başkası sahiplensin. Hem dolabını ferahlat, hem de bir başkasını mutlu et. Başkalarının dolabından beğendiğin parçaları da kendi dolabına ekleme fırsatını yakala. Nasıl mı? Hoop Bi Kemer blog’unun sahibi Nihan’ın Eskilerden Kurtulma Hareketi’ne katılarak. Elden çıkarmak istediğin, kullanılabilir durumdaki ürünün fotoğrafını Facebook sayfasına koyarak. Burada hiçbir ürün satılmıyor. Sadece kargo ücretini ödeyerek ve tabii ki hızlı davranarak beğendiğin parçanın sahibi olabiliyorsun.

Bunun bir de kitaplar için olanı var. O da şurada: http://melogaman.blogspot.com
Elindeki kitapların listesini yolluyor, diğer liste sahipleriyle iletişime geçiyor ve kitapları takas ediyorsun. Belirli bir okuma süresinden sonra da kitapları sahibine iade ediyorsun. Böylelikle sadece kargo parasına birçok kitap okumuş oluyorsun.

Yani kısacası paylaşmak güzeldir.

14 Haziran 2011 Salı

Stil Günlüğü: Alara Kap

Alara Kap-Öğrenci/Blogger, San Francisco


Bugün ne giyiyorsun?
Üzerimde Chez-Bo by Şebnem Çapa elbise ve de annemin bilezikleri var.

Bu kombini hazırlayıp evden çıkman ne kadar sürdü?
10 dakika!

Nereye gidiyorsun?
Benim abartılı giyinme konseptim pek yok. Bu elbise havuz başı için, mayo üzerine giymelik. Ama aynı zamanda gece kıyafeti olarak da giyebileceğim bir şey.

Stilini nasıl tanımlarsın?
Klasik tarzlarla oynamayı seviyorum. Yani klasik olmasına rağmen içine bazen erkeksi, bazen modern, bazen sert tarzlar katıyorum.

Nerelerden alışveriş yapmayı seviyorsun?
Online alışveriş gibisi yok! Amerika’dayken genelde online alışveriş yapıyorum ya da butiklere gitmeyi seviyorum.


En son ne aldın?
Vakko’dan Barbara Bui marka bir ayakkabı.

Herkesin bilmediği, kendi keşfin bir alışveriş yeri önerisi?
Solestruck. Bütün ayakkabı alışverişimi buradan yapıyorum desem yalan olmaz.

Ne dinliyorsun?
Şu aralar en çok Frank Ocean dinliyorum.

Ne okuyorsun?
Catch 22. Birkaç ay önce ölmeden önce okunması gereken kitaplar listesine denk geldim. Hemen oradaki kitapları okumaya başladım. Bu da aralarındaki en sarkastik kitap.

Blog ya da web adresi?
http://etrangeresinsights.blogspot.com/

13 Haziran 2011 Pazartesi

KAŞİF QUEEN: Beraber Takı'lalım.


Genelde öyledir. Her şey üst üste gelir. Yapacak hiçbir şey bulamadığın o bir hafta boyunca evde can sıkıntısından patlarsın. Sonraki hafta ise hangi birine yetişeceğini şaşırırsın. Sanki tüm arkadaşların aynı hafta doğmuştur, dünyanın sonu geliyormuşçasına tüm güzel etkinlikler aynı haftaya sıkıştırılmıştır, tüm dünya topluca evlenme kararı almıştır.

Ben de birkaç aydır güzel aksesuarlar bulamamaktan yakınırken, hepsini bir anda, bir haftada keşfediverdim. Son bir aydır parmağıma takacak yüzük bulmak için onlarca yere girip ellerim boş çıkmışken, şimdi 2 elim daha olsa onları da donatabilecek kapasitedeyim.

Trendiyiz de işte bu haftanın keşiflerinden biri. Yalnızca yurtdışından getirdikleri ürünleri satıyorlar. Üstelik Facebook sayfalarını beğenenlere de %10 indirim yapıyorlar.

Bir yüzük bakıp çıkacağım diye girdim. Sonra kolyeleri gördüm. Broşları ve küpeleri de bir inceleyeyim dedim ve olaylar gelişti…

11 Haziran 2011 Cumartesi

KAŞİF QUEEN: Fermuar Zanaatı: Coco Crafts


Coco Crafts’ın yaratıcısı Ece Kırtanır için siyah kuşaklı bir fermuar ustası desek pek de yalan olmaz. Çünkü kendisi gözlük kılıfından makyaj çantasına, kalem kutusundan büyük ya da küçük el çantalarına kadar fermuarlı olan her şeyi dikebilme yetisine sahip. Chuck Palahniuk, Tıkanma isimli kitabında ‘Sanatın kaynağı mutluluk değildir’ der. Ece’nin bu yaratıcı yönünü keşfetmesine mutsuzluğu değilse de can sıkıntısı vesile olmuş diyebiliriz. İzmir’den Bodrum’un küçük bir kasabası olan Gümüşlük’e taşınınca yeni bir uğraş arayışı içine giren Ece, zaten küçüklüğünden beri meraklı olduğu dikiş işine yönelmiş ve 6 ay önce kendisine bir dikiş makinesi edinmiş. Sonra internette dikiş üzerine araştırma yapma, blog’ları gezinme derken ortaya bu birbirinden sevimli ürünler çıkıvermiş.

Bu senenin en moda figürlerinden biri olan baykuş şeklindeki cüzdanlar ve pop art çantalar favorim. Dracula ve Frankenstein desenli olanlarıysa korku öğelerini sevenler için. Hatta şimdi alın, önümüzdeki Halloween’de de kullanırsınız.


Fotolar: Coco Crafts

9 Haziran 2011 Perşembe

Benim Adım Kırmızı

"Renk gözün dokunuşu, sağırların müziği, karanlıkta bir kelimedir. On binlerce yıldır kitaptan kitaba, eşyadan eşyaya rüzgarın uğultusu gibi ruhların konuştuklarını dinlediğim için benim dokunuşumun meleklerin dokunuşuna benzediğini söyleyeyim. Bir yanım burada gözlerinize sesleniyor; o benim ağır yanım. Bir yanım havada bakışlarınızla kanatlanıyor; o benim hafif yanım.

Kırmızı olmaktan ne de mutluyum! İçim yanıyor; kuvvetliyim; farkedildiğimi biliyorum; bana karşı koyamadığınızı da.

Saklanmam: Benim için incelik, zayıflık ya da güçsüzlükle değil, kararlılık ve iradeyle gerçekleşir ancak. Kendimi ortaya koyarım. Başka renklerden, gölgelerden, kalabalıktan ya da yalnızlıktan korkmam. Ne de güzeldir beni bekleyen bir yüzeyi kendi muzaffer ateşimle doldurmak! Benim yayıldığım yerde gözler parıldar, tutkular kuvvetlenir, kaşlar kalkar, yürekler hızlanır. Bakın bana; ne kadar güzel şey yaşamak! Seyredin beni; ne güzeldir görmek. Yaşamak görmektir. Her yerde görünürüm. Hayat benimle başlar, her şey bana döner, inanın bana." - Benim Adım Kırmızı, Orhan Pamuk

Harper's Bazaar Türkiye Haziran 2011
Fotoğrafçı: Koray Birand, Model: Nadia Serlidou, Styling: Mert Aslan


7 Haziran 2011 Salı

Stil Günlüğü: Miray Uçar

 'Pardon, bir saniye bakar mısın? Böyle güzel güzel giyinmiş nereye gidiyorsun, merak ettim' köşesi. Yeni.

Miray Uçar-Gazeteci/ Blogger, İstanbul


Bugün ne giyiyorsun?
Bugün üzerimde H&M’den bayılarak aldığım sheer eteğim, Zara Basic tişörtüm ve Mango çantam var. Ayakkabılarımı Paris’te küçük bir butikten almıştım. Aksesuarlarıma gelirsek; kalpli bilekliğim Kısmet By Milka, yüzüklerim ise Topshop ve H&M. Gözlüklerimi Barselona’dan, plajdaki bir satıcıdan aceleyle almıştım, o günden beri gözümden çıkaramıyorum.

Bu kombini hazırlayıp evden çıkman ne kadar sürdü?
Çok fazla riske girmeyip siyah beyaz tonlarla günlük, basit bir kombin yaratmaya çalıştım. Giyinmem sadece 10 dakikamı aldı. Evin anahtarlarını bulmaya çalışmamsa 20 dakikamı. :) Yarım saatte evden çıkabildim.

Nereye gidiyorsun?
Bu günlük ofis kıyafetlerimden biri. Bugün bir röportajım ve çekimim var; bu yüzden rahat olmalıyım.

Stilini nasıl tanımlarsın?
Belli kalıplara bağlı bir stilim yok. O günkü ruh halime göre her şeyi giyebilirim. Feminen tarzları maskülen parçalarla karıştırmayı seviyorum.

Nerelerden alışveriş yapmayı seviyorsun?
Sanırım ben tam bir alışveriş gezginiyim. Şehrin gizli kalmış alışveriş vahalarını keşfetmeyi seviyorum. Taksim ve Cihangir’deki pasajlar, Kadıköy’ün ara sokakları ve tabii ki internet mağazaları. Çok sıkı bir E-Bay takipçisiyim.


En son ne aldın?
En son Shiseido’dan güneş korumalı fondöten ve Mudo marka bir fedora şapka aldım.

Herkesin bilmediği, kendi keşfin bir alışveriş yeri önerisi?
Çok gizli olmayacak belki ama Asos.com’da kendimi kaybediyorum. Aradığınız her türlü orjinal ve en son moda parçaya ulaşabileceğiniz muazzam bir alışveriş sitesi.

Ne dinliyorsun?
Kaybedenler Kulübü'nün soundtrack albümü playlist'imde dönüp duruyor. Çok başarılı!

Ne okuyorsun?
Bu aralar Alfonso Signorini’nin yazdığı 'Marilyn: Aşk... Ölene Dek' kitabını okuyorum.

Blog ya da web adresi?
http://mia-lavitaebella.blogspot.com/

6 Haziran 2011 Pazartesi

4N 4Plan


Ne? GALATAMODA. Zeynep Tosun'dan Özgür Masur'a 33 farklı tasarımcının katılımıyla gerçekleşecek olan festival, moda severleri bu yıl yeni yerinde ağırlıyor.
Nerede? Akaretler Sıraevler
Ne Zaman? 7-11 Haziran, 10:00-20:30 arası
Neden? 33 tasarımcının bir araya gelmesi demek, gitmek için 33 farklı nedene sahip olmak demek.


Ne? Warhol Hareket Halinde. 20. yüzyılın kült  figürü Andy Warhol'un sanat, moda, tasarım ve film alanlarında yaptığı çalışmalar 1 ay boyunca sergilenecek.
Nerede? Galerist’in Galatasaray, Tepebaşı ve Akaretler olmak üzere 3 mekanında da eş zamanlı olarak gerçekleştirilecek. 
Ne Zaman? 8 Haziran–9 Temmuz tarihleri arası
Neden? Pop art’ın yaratıcısı Andy Warhol’un film, video ve polaroidlerini görmek; "Yaşa, Warhol Andy" demek için.


Ne? Andy Warhol’s Factory People. 60'lı yılların en marjinal partilerinin mekanı Factory, dönemin pop ikonlarınının da katılımıyla yeniden hayat buluyor.
Nerede? Supper Club
Ne Zaman? 10 Haziran, 23:00
Neden? Andy Warhol’un Factory’sini yeniden canlandırmak; Edie’leri, Nico’ları yad etmek; Mick Jagger’la dans etmek için.


Ne? Akbank Haziran Film Kuşağı: Miyazakiler. Japon anime ustası Hayao Miyazaki   ve onun peşinden giden oğlu Goro Miyazaki'nin filmleri Haziran ayını şenlendiriyor.
Nerede? Akbank Sanat
Ne Zaman? 7 Haziran-18 Haziran
Neden? Hayao Miyazaki’nin sınır tanımaz hayal gücüne bir kez daha hayran olmak ve kafanızı güzelleştiren filmlerini izlemek için. Aç karnına gitmeyiniz, dokunabilir.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...