31 Temmuz 2011 Pazar

SHOE QUEEN: Miu Miu'ya Mektup


Sevgili Miu Miu,

2011 kışı için hazırlamış olduğun ayakkabı koleksiyonu tabir-i caizse aklımı başımdan aldı. Bugün neredeyse "Çayına şeker ister misin?" diye soran arkadaşıma "Yok, ama varsa bir çift Miu Miu alabilirim" diyecektim. Hatta bir ara aklımdan bu ayakkabıların bir çifti için dolabımdaki tüm cefakar ayakkabılarımı feda edebileceğim dahi geçti ve kendimden çok utandım. Ve muhtemelen yeni Nine West ayakkabılarımın kalbini çok kırdım.

Diyeceğim şu ki; dolabımın en güzel köşelerinden birini sana ayırabilir, her gün gereken ilgi ve alakayı hatta daha fazlasını gösterebilir, seni kimselerin sevemeyeceği şekilde sevebilirim. Canın sıkıldığında beraber yürüyüşe çıkar, şık restoranlarda yemek yeriz. Parti parti, konser konser gezeriz. Çok istersen sinemaya bile gideriz. Ne dersin? Dolabıma gelip sultanlığını ilan eder misin?

Neyse, sen bir düşün. Ben de bu arada gidip içerideki ayakkabılarımın gönlünü alayım.

Sevgiler.

29 Temmuz 2011 Cuma

TREND QUEEN: Satchel Çantalar


Hem çok kullanışlı, hem de gereğinden fazla şık oluşu (ki bu iki özellik kolay kolay yan yana gelmez) sebebiyle satchel çantalar, çok uzun zaman önce kalbimi fethetmişlerdi zaten. Ama Cindrella Under the Umbrella, muhteşem yeşil satchel çantasıyla Stil Günlüğü’ne konuk olunca bu çantalarla ilgili bir yazı yazmak da farz oldu. Ne zamandır aklımda olan bir yazı, Cinderalla Under the Umbrella’nın tetiklemesiyle işte karşınızda.

Satchel çantaları biz daha çok içine kitaplarımızı koyduğumuz okul çantaları olarak tanıdık. Ama aslında kendileri 19. yüzyılda J. G. Beard tarafından tasarlanan ve tasarımcının William Ewart Gladstone’a olan hayranlığından ötürü Gladstone adını verdiği el bavullarının küçüğü oluyor. Biraz daha geriye gidecek olursak da Romalı lejyonerlerin kullandıkları ve loculus adını verdikleri bir çanta olarak karşımıza çıkıyor. Loculus Latincede küçük yer anlamına gelmekteymiş.


Satchel çantaların bir aksesuar olarak popüler olmaya başlaması ve moda sahnesine çıkması 17. yüzyılda gerçekleşiyor ve o zamandan beri de asla ortadan kaybolmayarak varlığını bir şekilde sürdürmeyi başarıyor. 20. yüzyıla ise hepimizin bildiği haliyle, yani okul çantası olarak damgasını vuruyor.


Bu çantaların asıl amacı eşyalarımızı taşımak ve her şeyi tek bir yerde toplamak olsa da zaman içinde mutasyona uğruyorlar ve çok çeşitli boyutlarda üretilmeye başlanıyorlar. İnce bir kitap büyüklüğünde olanlar bile piyasaya çıkıyor. Ama özellikle büyük satchel çantalar, benim kendi uydurduğum bir terim olan kaplumbağa kadınlar için birebir. Kaplumbağa kadınlar; makyaj çantası, güneş gözlüğü, parfümü, kitabı, cüzdan ve telefonu, nemlendirici kremi, ajandası, ıslak mendili ve pek tabii ki anahtarları yanında olsun isterler. Bunlar en temel ihtiyaçlarıdır ve bir nevi çantaları evlerinin minyatür halidir. Yani evlerini de yanlarında taşımak isterler. Yukarıda saydıklarımın hiçbiri küçük çantalara sığmayacağından, elde spor çantası gibi kaba bir çanta da taşımak istemiyorlarsa, büyük satchel çantalar bu kaplumbağa kadınlara ilaç gibi gelebilir.


Alexa Chung

Satchel denince Alexa Chung ilk akla gelen isimlerden biri. Mulberry’nin kendisinin tarzından esinlenerek tasarladığı ve Alexa adını verdiği bir satchel çanta bile mevcut.

Indiana Jones

Satchel çantasını asla üzerinden çıkarmayan Indiana Jones'u da unutmamak gerek.

Peki bu güzelim çantaları nerelerde bulabiliriz? İşte birkaç öneri:

Proenza Schouler

Proenza Schouler:

Derseniz ki "Para sorun değil. Bir çantaya 1000-2000 veririm, nedir ki yani", o zaman Proenza Schouler tam size göre. Ben özellikle yeşil olanını çok seviyorum. (www.net-a-porter.com)

Asos

Asos:

Asos, satchel çantalar konusunda oldukça zengin bir site. Çok uygun fiyatlara çantalar bulunabiliyor. Üstelik kargo parası da ödemiyorsunuz. (www.asos.com)

Cambridge Satchel

Cambridge Satchel:

Kesinlikle en sevdiğim satchel çantalar bunlar. Kırmızıdan yeşiline, sarısından moruna, kahverengisinden pembesine hepsinden birer tane istiyorum. Fiyatları çantanın boyutuna ve rengine göre £74-£117 arasında değişiyor. (http://www.cambridgesatchel.co.uk)

26 Temmuz 2011 Salı

BEAUTY QUEEN: Sıradaki Şarkı Tırnaklarımız İçin Geliyor


Benim gibi kırmızı ve pembenin tonlarından başka çok ender diğer renklerde oje sürebilen birisini bile cezbedecek, kanına girecek, aklını çelecek bir oje markası Butter London. Harika bir renk skalasına sahip olmasının yanı sıra ‘3 Free’ dediği çok daha mühim bir özelliği var. Yani normalde pek çok kozmetik ürününde bulunan ve oldukça zararlı olan şu üç kanserojen madde ojelerinde bulunmuyor: Formaldehit, toluene ve dibutyl phthalate.


Renklerine ayrı, şişe tasarımına ayrı vurulduğum bu İngiliz markasının ojelere verdiği isimler de oldukça yaratıcı ve eğlenceli. Genellikle ojelere İngiltere ile alakalı isimler veriyorlar; adını İngiliz model Kate Moss’tan alan La Moss ve İngiliz şair ve oyun yazarı William Shakespeare’in bir oyunundan alan Macbeth gibi. Kate Middleton ile Prens Williams’ın 8 senenin sonunda gerçekleşen nişanını kutlamak için ‘No More Waity, Katie’ adlı bir oje bile çıkarmışlar.


Şişeleriyle komodininizin üzerinde süs, çeşit çeşit renk seçenekleriyle de ellerinizi süsleyen bir aksesuar olarak kullanabileceğiniz bu ojeleri şuradan ya da şuradan sipariş edebilirsiniz. (Gerçi internetten alışverişe getirilen son kısıtlamalar nedeniyle bu pek mümkün olmayabilir. Yine yurt dışına giden arkadaşlara musallat olunacak demek ki.) Ben de bu sırada diğer renklerle barış yapmak adına mavi renk oje sürmeyi deneyeceğim. Şeytanın bacağını kırmaya gittim, döneceğim.

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Moda Tabularını Yıkıyoruz

Doğduğumuzdan beri bizlere birtakım şeyler öğretiliyor. Bu öğretilen şeylerin bazıları bilinçaltımıza öyle bir işliyor ki; aslında başkalarının fikirlerini kendimizinkiler sanıp, sahiplenip, sorgulamadan körü körüne inanıyoruz. Hangisi gerçekte bizim düşüncemiz, hangisi bize dikte edildi, tam olarak kestiremiyoruz. Bütün anlam veremediğimiz önyargılarımız, tabularımız da işte böyle oluşuyor. Bu konuyu hayatın her alanını tek tek ele alarak inceleyebiliriz. Ama burası bir moda blog’u olduğundan, hadi hep beraber işin bu kısmını masaya yatıralım.

Söz konusu moda olduğunda da bize birtakım şeyler ‘asla’ olarak öğretildi ve bu ‘asla’lara çoook uzun bir zaman, değersek yanarız korkusuyla, elimizi dahi sürmedik. Şimdi aşağıya modaya dair bazı kemikleşmiş tabuları ve bu tabuları ‘neden olmasın’lara çeviren görüntüleri sıralayacağım. Muhtemelen çoğunu denemeye bile yeltenmediniz, ama bir şekilde asla olmayacağını da biliyorsunuz. Dediğim gibi; çünkü böyle öğretildi.

Hadi şimdi öğretilenleri bir kenara bırakalım, hep beraber tabularımızı yıkalım.

Pembe ile Kırmızı Bir Arada Asla!





Tabuların en başında pembe ile kırmızının bir arada asla giyilemeyeceği geliyor. Giymeyi bırakın, pembe renkli bir elbise giydiğimizde kırmızı rujdan bile feragat etmemiz gerekiyor. Gerçi Gwen Stefani’nin saçlarının pembe olduğu dönemlerde kırmızı rujundan asla vazgeçmemesine hep gıpta ile bakmış, ama yine de kendimde uygulamaya cesaret edememiştim. Şahsen ben ikisinin bir arada olamayacağına o kadar inandırılmışım ki, bir kez olsun denemeye dahi teşebbüs etmedim. Ama şimdi yukarıdaki fotoğraflara bir bakın. Resmen yıllarca kandırılmışız, resmen oyuna gelmişiz! Özellikle toz pembe ile parlak kırmızı rengin siyah aksesuarlarla kombinlenmesi sonucu ortaya çıkan görüntü tek kelimeyle muhteşem. Hemen bu tabuyu yıkıyoruz, hemen.

Siyah ile Kahverengi Yan Yana Duramaz!





Bir başka renk tabusu daha: Siyah ile kahverengi birlikte giyilemez. Ama gelin görün ki bu da külliyen yalanmış. Doğru parçalar seçildiği takdirde pekala gül gibi geçinip gidebiliyorlarmış. Sadece siyah ve kahverengi olarak kombinlenebileceği gibi, bu iki rengin yanına bej, kırmızı, gri, beyaz gibi renkler de eklenebilirmiş ve böylelikle ortaya çıkan sonuç göz kamaştırıcı olurmuş. Özellikle kıyafeti siyah ağırlıklı seçip, kahverengiyi çanta ve ayakkabı gibi aksesuarlarda ön plana çıkarmak bırakın uyumsuzluğu, aksine müthiş bir uyumu da beraberinde getiriyormuş. Yani kısacası yıllarca aldatılmışız. Bunu da bu yüzden acilen yıkıyoruz.

Kısa Boya Uzun Elbise Olmaz!




Şüphesiz ki Oscar, Golden Globe ya da Grammy gibi ödül törenlerinin en güzel ve en heyecan verici kısmıdır kırmızı halı. Uzun elbiseler ise kırmızı halının olmazsa olmazıdır. Peki bütün bu şarkıcılar ya da oyuncular çok uzun oldukları için mi giyebiliyorlar bu elbiseleri? Kesinlikle hayır! Yukarıda fotoğrafları bulunan Natalie Portman, Kylie Minogue ve Eva Longoria’nın boyları sırasıyla 1.60, 1.52 ve 1.57 ama yine de yerlere kadar uzanan elbiseleri içinde harika gözüküyorlar. Gelin görün ki uzun elbiselerin kısa boyluları daha da kısa gösterdiği rivayeti yüzünden birçoğumuz ne kadar istesek de bir türlü giymeye cesaret edemedik. Çok değil, 1-2 hafta önce bir arkadaşım kısa boylu olduğu için uzun elbise giymeyi tercih etmediğini söyledi. Oysaki doğru elbise seçildiği takdirde olduğunuzdan daha uzun bile gözükebilirsiniz. Demek ki neymiş, bu da yıkılması gereken tabulardan biriymiş.

Açık Ayakkabının İçine Çorap Giyilmez!





Birkaç sene öncesine kadar açık ayakkabının içine giyilen çorap; zevksizliğin, moda anlayışından yoksunluğun bir göstergesiydi ve kesinlikle dalga konusuydu. Ama son birkaç senedir gerek podyumlarda, gerekse sokak modası blog’larında karşımıza çıkan bu görüntü, gözümüzün alışmasına, hatta bu akıma sempati duymamıza neden oldu. İçlerimizden bazıları bu akımı hemen benimseyip uygulamaya başladı ve çok sevdi, bazıları denedi ama yine de geçmişten kalan önyargıları yüzünden tam emin olamadı, bazılarımızsa hala denemeye cesaret edemiyor. Kate Moss, Chloe Sevigny, Alexa Chung gibi modaya yön veren isimlerin de açık ayakkabı içine muz ya da soket çorap giyerek kıyafetlerini tamamladıkları düşünülürse, bizim denemememiz için ortada hiçbir sebep yok. Bu yüzden içinizde hala bu tabuyu yıkmayan kalmışsa hemen yıksın lütfen.

Ayakkabı ile Çanta Uyumlu Olmak Zorunda!





Bu, gelmiş geçmiş en köklü moda kurallarından biri. Yıllarca nesilden nesile aktarılması sonucu öyle bir içimize işledi ki, genetiğimize kodlanmış gibi bu kuralı bilerek dünyaya geliyoruz. Halbuki çok fazla eşleşme her zaman sıkıcıdır. Geçenlerde Fransız kadınlarının çanta ve ayakkabılarını asla eşleştirmediğine dair bir yazı okumuştum. Devamında da şöyle diyordu: Çünkü 30’dan sonra çanta ve ayakkabılarınızı hala eşleştirmeye çalışıyorsanız, yaşınıza bir 10 sene daha eklemelisiniz.

Çanta ve ayakkabıların uyumsuzluğu kesinlikle stili sıkıcı olmaktan kurtarıyor. Buradaki en önemli nokta uyumsuzluk içinde uyumu yakalayabilmek. Çantayı ya da ayakkabıyı üzerimizde hiç olmayan bir renkten seçerek yarattığımız kontrast, kıyafetin havasını tamamen değiştiriyor. Neon renklerdeki bir çanta ya da ayakkabı seçimi ise hem iddialı, hem de oldukça şık gözüküyor. Yani ikisini birbirine uyduracağız diye kaybolan yıllarımıza yazık. O halde n’apıyoruz? Bunu da bir güzel yıkıyoruz.

21 Temmuz 2011 Perşembe

FASHION IN MOTION: Stil Önerileri

Bir musibet bin nasihattan iyidir derler. Bunu bu yazıya uyarlarsak, şöyle de diyebiliriz: Bir video bin kelimeden iyidir. Belki de anlatması 4 ayrı uzun yazıyı gerektirecek birbirinden farklı konular, yalnızca 4 video ile işte karşınızda.

İlk video Anna Dello Russo’dan geliyor. Dj arkadaşı ile yaptığı Fashion Shower adlı çalışmada, Mark Fast elbisesi içinde dans eden Anna Dello Russo, modaya dair acı bir gerçeği yüzümüze çarpıyor: Moda asla rahat olmamalı. Coco Chanel'in konfor odaklı moda anlayışına taban tabana zıt olsa da, Anna’nın bu mottosunu bugüne kadar verilmiş en önemli (ya da en gerçekçi diyelim) stil tavsiyelerinden biri olarak kayıtlara geçirebiliriz.




Eşarplar hayatımızda önemli bir yer teşkil ettiği gibi, çok amaçlı olarak da kullanılabiliyorlar. İster boynumuzu, ister belimizi, ister de kafamızı süsleyebiliyorlar. Nasıl ve ne şekilde kullanacağımız tamamen bizim yaratıcılığımıza kalmış. Bu video da bir saç aksesuarı olarak eşarbı 3 farklı şekilde nasıl kullanabileceğimizi gösteriyor. The Moroccan Princess adlı bağlama tekniği, en kısa zamanda denenecekler listemde çoktan yerini aldı bile.


How To Tie A Turband 3 Ways from LEAFtv on Vimeo.


Yapımı çok basit ama inanılmaz şık duran, Yunan tanrıçalarına gönderme yapacağımız bir saç modelinin videosu. Kötü saç günlerinin, unutulan ya da son anda ortaya çıkan davetlerin de kurtarıcısı olabilir aynı zamanda.




Bu son videoda da kendime pek yakıştıramadığım, ama başkalarında gördüğümde beğendiğim bir şey, yani tırnak süsleme sanatı anlatılıyor. Hatta içlerinden birinin biraz farklısını Cherry Blossom Girl de uygulamış, şurada da paylaşmıştı.

18 Temmuz 2011 Pazartesi

KAŞİF QUEEN: Sadeliğin Gösterişi: Choke Jungle


Choke Jungle; Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat Yönetimi Bölümü'nden mezun Serra Arabacıoğlu ile Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Seramik Bölümü'nden mezun Merve Özaslan’ın oluşturduğu voltran’ın adı. 7 senelik bir arkadaşlık ilişkisinin, birbirlerinin evlerini ziyaret ettiklerinde ortaya çıkan fikirlerin de bir sonucu aynı zamanda. Üniversitede farklı alanlara kaymalarına rağmen bir araya gelip bir şeyler yaratmaktan asla vazgeçmeyen ikili, okulları bittikten sonra artık bu harika tasarımlarla bir şeyler yapmaları gerektiğine karar vermişler ve ortaya da-da! Choke Jungle çıkmış.


Choke Jungle’ın her biri kulağınıza ‘Beni al, beni al!’ diye fısıldayan el yapımı takıları; seramik, porselen, tüy, keçe, metal, doğal taş gibi çok farklı materyaller kullanılarak tasarlanıyor. Tasarım anlayışı ise minimalliğin ve sadeliğin gösterişini kullanarak çarpıcı takılar tasarlamak.

Choke Jungle ürünleri, ilk başlarda sadece internet üzerinden satılıyorken, Bebek Designer Shop Sample Sale’in standında Bebek Festivali katılımcılarının karşısına çıkınca çok beğenilmişler ve böylece Bebek Designer Shop Sale’in mağazasına da transfer olmuşlar. Bağdat Caddesi’ndeki Boutique Rouge da bir diğer satış noktası.


Üstelik daha çok yeni bir marka olmasına rağmen, çoktan Model grubunun radarına girmiş ve onlarla çalışmaya başlamışlar bile. Eğer grup üyelerinin üzerinde ilginç ve farklı aksesuarlar görürseniz büyük ihtimal Choke Jungle’dan!

Ben artık bir Choke Jungle imzası haline gelmiş 3 zincirli kolyelere göz koydum, ama kelebekliler de çok güzel, canavar yüzükler ise şahane. Ben iyisi mi gidip karar vereyim, bana müsaade.

Fotolar: Choke Jungle

17 Temmuz 2011 Pazar

SHOE QUEEN: Miis Gibi Ayakkabılar

Ayakkabı tutkunlarının bayılacağı bir haberle yayınımıza devam ediyoruz.


Cordwainers Koleji’nden mezun, İspanya’nın kuzeybatısındaki Galicia’dan Londra’ya gelen ve buraya yerleşen Laura Villasenin’in kurucusu ve tasarımcısı olduğu, bir avuç kişiden oluşan Miista, Londra çıkışlı bir ayakkabı markası. Miista kendisini tekdüzeliğe ve taklide karşı olduğu için bağımsız, sürekli bakındığı için meraklı, kuralları ayaklanma çıkarmadan yıktığı için de saygısız olarak nitelendiriyor. Bense bu ayakkabıları kısaca ‘mutlaka dolabımda olması gereken bir parça’ olarak tanımlıyorum.

ADIRA

İnsanların birbirinin karbon kopyası gibi dolaştığı bir dünyaya farklı şeyler sunmayı, sıra dışı tasarımlarıyla sokakları renklendirmeyi ve insanlara başka alternatiflerin de olduğunu göstermeyi hedefleyen Miista, ürünlerini £75-£145 arası fiyatlara satarak da bu hedefini daha gerçekleşebilir hale getiriyor; çünkü bu fiyatlar bu ayakkabıları o kadar da ulaşılmaz kılmıyor.


Laura’nın western stilinden ve savaşçı kadınlardan esinlenerek ortaya çıkardığı ayakkabıları görünce Conwainers’ı nasıl derece ile bitirmiş, daha iyi anlıyorsunuz. Özellikle deri iplerin örülmesi sonucu ortaya çıkan yüksek ökçeli NAIA adlı modelin tam bir şaheser olduğunu söyleyebilirim. Üstelik topuğa rağmen, oldukça da rahat gözüküyorlar.

Artık yurtdışına gidenlere mi çıtlatılır, yoksa internet üzerinden mi sipariş verilir bilmiyorum; ama bir çift Miista ayakkabı her eve lazım, bunu biliyorum. 

Fotolar: Miista

14 Temmuz 2011 Perşembe

Stil Günlüğü: Cindrella Under the Umbrella

Cindrella Under the Umbrella-Yeni Mezun,  İstanbul


Bugün ne giyiyorsun?
Hediye gelen bir Adil Işık elbise, Zara indiriminden yeni sezona yatırım bir hırka, bu aralar kolumdan çıkaramadığım Cambridge Satchel çantam, Antalya’da tatildeyken alınmış sandaletler ve bolca bileklik.

Bu kombini hazırlayıp evden çıkman ne kadar sürdü?
15 dakika!

Nereye gidiyorsun?
Yelken kulübüne, ailece akşam yemeğine.

Stilini nasıl tanımlarsın?
Rahat ve şık parçaları bir araya getirmeyi seviyorum. Ve olmazsa olmazlarım; aksesuarlarım.

Nerelerden alışveriş yapmayı seviyorsun?
Belli kalıplarım yok, marka olsun derdim hiç yok. Önemli olan hoşuma gitmesi. Twist, Zara ve Topshop en sevdiklerim. Onun dışında pazara da gidiyorum, outletleri de geziyorum. Kimi zaman kendim de dikiyorum.


En son ne aldın?
Turkuaz rengi oje aldım.

Herkesin bilmediği, kendi keşfin bir alışveriş yeri önerisi?
Keşif sayılmasa da Erenköy Perşembe Pazarı sıkça uğradığım, güzel tişörtler bulabildiğim bir yer. Bir de Optimum Outlet. Bazen eliniz boş çıkabilir, bazen de kendinizi kaybedebilirsiniz.

Ne dinliyorsun?
Bu aralar Zaz ve Model dinlemek beni mutlu ediyor.

Ne okuyorsun?
Adalet Ağaoğlu’nun Ölmeye Yatmak adlı romanını.

Blog ya da web adresi?
http://cindrellaundertheumbrella.blogspot.com/

13 Temmuz 2011 Çarşamba

TREND QUEEN: Preppy Stili

Ana vatanı Amerika olan ve bir Amerikan kültürü klasiği haline gelen preppy, üst orta sınıf ailelerinin pahalı okullarda okuyan çocuklarının giyim tarzından yola çıkarak ortaya çıkmış bir stil. Preppy aslında sadece bir giyim stili de değil, bir yaşam biçimi. İyi okullara giden, Amerika’nın elit üniversitelerini işgal eden; kıyafetlere çokça para harcayan; tenis, yelkencilik, golf, kriket gibi sporlara düşkün; zengin ailelerin temiz, parlak ve zeki çocukları preppy’ler ve onların tutucu denebilecek stilleri ilk olarak 1950’lerde ortaya çıktı, 1980’li yıllarda ise altın çağını yaşadı. Sonra her moda akımı gibi yavaş yavaş o da popüleritesini kaybedip bir süreliğine unutulsa da şimdilerde elimize aldığımız dergilerde, markaların yeni koleksiyonlarında bu Amerikan klasiğine yeniden rastlıyoruz. Yani kısacası preppy’lik geri dönüyor...


“The Ivy League Look”

Ivy League; Amerika’nın kuzeydoğudaki en prestijli okullarının, yani Harvard, Brown, Columbia, Cornell, Darthmoth, Princeton, Pennsylvania ve Yale üniversitelerinin oluşturduğu grubun adı. Bu grup mükemmel bir akademik eğitimi ve seçkinliği ifade ediyor. Bu elit üst tabakaya mensup olan öğrencilerin polo yaka tişörtler, hırkalar, ekose desenli gömlekler, v yakalı kazaklar, yelekler ve penny loafer’lardan oluşan giyim tarzı 1950’lerin sonunda öne çıkarak Ivy League stili olarak anılmaya başlandı ve 80’lerin en önemli moda akımı olan preppy stilinin de çıkış noktası oldu. Bu iki stil birbirine çok benzese de preppy Ivy Leauge’e kıyasla daha genç ve daha renkli seçimlerden oluşuyor.


Preppy Adı Nereden Geliyor?

Preppy adını preparoty ya da prep school denilen ve öğrencileri üniversiteye hazırlayan paralı okullardan alıyor. Bu kelimenin yaygın olarak kullanılmaya başlanması ise gelmiş geçmiş en büyük aşk hikayelerinden biri olan Love Story’nin yazarı Erich Segal sayesinde oluyor. Bu kitap aynı adla beyaz perdeye de aktarılıyor. Filmi izleyenlerin çok iyi hatırlayacağı gibi Jennifer Cavelleri’yi canlandıran Ali MacGraw, filmde zengin bir ailenin çocuğu olan Oliver’a pek çok kez preppy diye hitap eder. Kendisi de bir Harvard’lı olan Erich Segal ise preepy’i şöyle tanımlıyor: Uğraşmadan mükemmel ve her şeyi iyi yapıyor gözükmek.


Tommy Hilfiger 'The Prep World' Koleksiyonu

80’ler ve Preppy

70’li yıllarda Love Story sayesinde dilimize giren preppy, 80’li yıllarda tavan yaptı. Lisa Birnbach, Mason Wiley, Carol McD. Wallace ve Jonathan Roberts’ın yazdığı ve preppy hayatının anlatıldığı The Official Preppy Handbook adlı kitabın da bunda etkisi büyük. 1980 yılında yayınlanan kitap 41 kere basıldı ve preppy’lerin başlıca tercihlerinden biri olan J. Crew markasının 1983 yılında çıkan ilk kataloğunun da ilham kaynağı oldu. Kitabın yazarlarından Lisa Birnbach için ise tam bir preppy uzmanı diyebiliriz. Kendisi aynı zamanda 2010 yılında yayınlanan True Prep: It’s a Whole New World adlı kitabın da yazarı. Tommy Hilfiger, 2011 yazı için çıkan ve 60 parçadan oluşan The Prep World adını verdiği kapsül koleksiyonu için yine aynı isimle, yani Lisa Birnbach ile beraber çalıştı. Koleksiyonda chino’lar, çapalı gömlek ve bluzler, ekose desenli şortlar, halat bileklikler, pike polo tişörtler gibi preppy stilinin önemli parçaları bulunuyor.


Preppy Stili

Ragbi, squash, golf, tenis, yelkencilik, kürek çekme, kroket, kriket preppy’lerin ilgi duyduğu sporlardan bazıları. Dolayısıyla bu ilgileri giyim tarzlarına da yansıdı. Preppy’ler spor giyinirler. Ama bunu asla basite kaçmadan, züppece bir şıklıkla yaparlar. Preppy olmanın en önemli kuralı şık, kaliteli ve temiz giyimli olmaktır. Khaki pantolonlar, polo yaka tişörtler, v yaka kazaklar, baklava dokulu süveterler, hırkalar, makosen ayakkabılar, trençkotlar, ekose desenli gömlekler, chino’lar, bermuda şortlar, tenis elbise ve etekleri, golf tişörtleri preppy stilinin olmazsa olmaz parçaları, mavi blazer ceket ise kesinlikle bu stilin altın anahtarıdır. En çok beyaz, cam göbeği, pembe, lime yeşili, mavi ve kırmızı renklerini tercih eden preppy’ler, kazaklarını gevşek bir biçimde boyunlarının etrafına bağlayarak bir aksesuar olarak kullanırlar. Bir diğer önemli aksesuarları da saç bantlarıdır.

Charlotte, Blair ve Chuck

80’li yıllardaki preppy stilinde markaların logoları çok ön plandaydı. Giydikleri markaların logolarının gözükmesine çok önem verdiklerinden kendilerine yürüyen billboard’lar dememiz hiç de yanlış olmaz. Bu nedenle Lacoste; hem preppy tarzına uygun ürünleri olması, hem de bariz bir şekilde gözüken timsah logosu nedeniyle en çok tercih ettikleri markalardan biriydi. Ama günümüzdeki preppy stili bu logo takıntısını aşmış gözüküyor. Lacoste dışında preppy’lerin tercih ettiği diğer markalar arasında ise J. Crew, Brooks Brothers, Ralph Lauren, J. Press, LL Bean, Jack Rogers, Lilly Pulitzer, Vineyard Vines ve Smathers & Branson var.

Bu stili en iyi uygulayanların başında Sex and the City’nin Charlotte’u geliyor. Gossip Girl dizisindeki Blair Waldrof ve Chuck Bass da modern preppy’lere örnek olarak verilebilir. Polo yaka tişörtleri çiçek desenleriyle kombinleyerek, hırka, şort ve makosenleri bir arada giyerek siz de 80’lerin bu züppe ruhuna göz kırpabilirsiniz.

Ve son olarak;

Oliver: How can you see me and still love me?
Jenny: That's what it's about, preppy.

11 Temmuz 2011 Pazartesi

FASHION IN MOTION: János Visnyovszky

Aylardan ‘hava o kadar sıcak ki dışarı çıkılmıyor’, günlerden ‘evde oturup sıkıntıdan bilgisayar başında pinekleme’. İşte böyle bir günde Facebook, Twitter gibi çeşitli sitelerde dolaşırken aklıma Budapeşte’de yaşayan bir arkadaşım düştü; János Visnyovszky. János inanılmaz yetenekli bir reklam filmi yönetmeni, kameraman, kurgucu ve daha pek çok şey. Kendisi modayla ilgili çok değişik videolar hazırlıyor. Ayrıca bu blog’da daha önce bahsettiğim Dora Mojzes ve onun orjinal tasarımlarıyla tanışmama da János vesile olmuştu. Linkine buradan ulaşabileceğiniz yazı, aynı zamanda bu blog’un ilk yazısı olma özelliğine sahip. Dora’nın tasarımları, János’un çektiği videolarda da tüm farklılığı ve dikkat çekiciliğiyle karşımıza çıkıyor.

Ben bu videoları blog’umda paylaşmak istediğimi János’a söylememin üzerinden herhalde bir yıl, belki de biraz daha fazlası geçti. Sırf bu yüzden, ben daha kolay erişebileyim ve paylaşabileyim diye işlerinin bazılarını video paylaşım sitelerine eklemişti. Yani kısacası geç kalan bir günah çıkarma ve János’un ilginç çalışmaları karşınızda.

HER FACES:


HER FACES janosvisnyovszky


KIFUTÓSZALAG:


KIFUTÓSZALAG janosvisnyovszky

8 Temmuz 2011 Cuma

KAŞİF QUEEN: Papyonunuzu Nasıl Alırdınız?


- Bana bir papyon.

- Papyonunuzu nasıl alırdınız?

-Nasıl mı? Kaç tane papyon var, bildiğin papyon işte.

- Bazen bir papyon, sadece bir papyon değildir efendim. Çiçek desenli olabilir, yapboz görünümünde olabilir, neon renklerde olabilir, çizgili olabilir. Pleksiden yapılmış papyon bile olabilir. Sonra hem…

- Siz neden bahsediyorsunuz beyefendi, papyonda birden fazla seçeneğim olduğundan mı?

- Onlarca seçeneğiniz olduğundan bahsediyorum efendim, yani Mimoco’dan.


İtalya’da mimarlık yaptıkları yıllarda tanışan Deniz Türkeri ve Reyhan Uras’ın yaratıcısı olduğu Mimoco; papyonu ciddiyetten, erkek egemenliğinden, sıkıcılıktan ve en önemlisi de tekdüzelikten kurtararak bambaşka bir biçime sokuyor ve günlük hayatta da kullanabileceğimiz elzem bir aksesuar haline dönüştürüyor. Bu papyonları bildiğimiz klasik papyonlardan ayıran tek özellikleri kullanılan materyallerin farklılığı ve seçeneklerin fazlalığı değil. Aynı zamanda saç bandı ya da broş olarak da kullanılabiliyorlar ve de unisex’ler.

Üstelik papyonlar sadece başlangıçmış, Mimoco’nun yaptıkları yapacaklarının teminatıymış, yakınlarda yine böyle farklı tasarımlarla karşımıza çıkıp bizi şaşırtacaklarmış. Kısacası beklemede kalalımmış.

Lizard'ın Notu: Mimoco papyonlarını Bilstore, Tabe Kıyamet, Akmerkez Pop Up Store, Bulding ve Kumpanya 62’de bulabilirsiniz.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...