31 Ocak 2012 Salı

GEZGİN QUEEN: Lizard Queen Kış Tatilinde!


“All Wrapped Up” Harper’s Bazaar US Kasım 2011 Fotoğrafçı: Terry Richardson, Model: Eniko Mihalik, Moda Editörü: Julia Von Boehm

Sıcak havalarda bile üşüyebilen biri olarak şu anda olduğum yerde 5 kat üst üste giyinmiş bir şekilde oturuyorum. Yeşil çayımı camımdan görünen muhteşem bir beyazlığa bakarak yudumluyorum, en son ne zaman böylesine kara bulanmış bir şehir gördüm, hatırlamıyorum. Nerede miyim? Sofya’da.

Evet, seyahat bağımlısı Lizard Queen kış tatiline çıktı. 2012’de yapmak istediklerime dair bir liste hazırlarken yepyeni ülkeler görmek ve hiç gitmediğim şehirlerin sokaklarında yürümek bu listenin en başında yer alıyordu. 2012’nin ilk ayında ise bu isteğimi gerçekleştirmek için kolları sıvadım ve işte Sofya’dayım, buradan sonra da başka yerlerde olacağım. Bu süre zarfında blog’um pek aktif olamayacak ama bu ayrılık; bol keşif ve bol yazı olarak geri dönüp kendini affettirecek.

Ayrıca benim dönüşüme kadar aktif olacak Daycraft çekilişine katılmayı ihmal etmeyin, bu harika defterlerden bir tane kazanma şansı elde edin.

O zaman bana iyi tatiller!

Foto: Fashion Gone Rogue

29 Ocak 2012 Pazar

HEDİYE: Daycraft'tan Yenilesi Defterler


Hayatımla ilgili bazı şeyleri organize etmeye çalıştığım şu dönemlerde blog’umu biraz boşladım ne yazık ki. Bu nedenle küçük ve tatlı bir sürprizle geri dönerek gönül almaya geldim.

Sürprize gelmeden önce sürprizin hikayesini anlatayım. Bundan 1,5 sene kadar önce keşfettiğim Hong Kong’lu defter markası Daycraft’ın not defterlerine ve ajandalarına deftersiz yaşayamayan biri olarak bayılmış ve bu beğenimi şu yazımda sizlerle de paylaşmıştım. Bu yazımdan kısa bir süre sonra mail kutuma Daycraft’dan bir mail düştü. Maillerinde Daycraft ürünlerine blog’umda yer verdiğim için teşekkür ediyor ve bana Daycraft ürünlerinden bazı numuneler yollamak istediklerini söylüyorlardı. Bu mail beni iki sebepten ötürü sevinçten havalara uçurmuştu; blog’umun taa Hong Kong’lara kadar ulaşabildiğini keşfetmek ve o zamanlar Türkiye’de satılmayan, hatta bilinmeyen bu aşık olunası defterlerden birkaçına sahip olma şansını elde etmek.

Üstteki geçtiğimiz sene kullandığım, alttaki ise bu sene kullanacağım ajandam.

Benim gibi sürekli seyahat eden, yazı yazmayı seven, aklına gelen fikirleri not etme ihtiyacı hisseden biri için defter ve ajandalar en az bir cep telefonu kadar mühim önem taşıyor. İşte Daycraft ile mailleştiğimiz o günden bugüne çantamda hep bir Daycraft oldu. O Daycraft’lar benimle birlikte dünyayı gezdiler, planlar yaptılar, hayaller kurdular, kararlar aldılar ve bu kararları ileride bana hatırlattılar.

Daycraft ile irtibatı hiç kesmedik. Ara ara mailleştik ve bana maillerinden birinde Türkiye pazarına girmek istediklerini ama kiminle konuşacaklarını bilemediklerini söylediler. Ben bu ürünleri o kadar sevdim ki, buraya da gelsin istedim pek tabii. Bu durumu bir arkadaşıma söyledim, o da Hong Kong’tan bu tarz ürünler getirten bir diğer arkadaşına. Sonuç olarak bu kulaktan kulağı olayı işe yaradı ve Mod Kırtasiye, Daycraft ürünlerini Türkiye’ye getirdi.


İşte bu ilginç hikaye, bu defterleri benim için daha da eşsiz bir hale getirdi. Üzerinden 1,5 sene geçmiş olmasına rağmen beni ve blog’umu asla unutmayan Daycraft, şimdi de iki Lizard Queen okuyucusuna bu defterlerden hediye etmek istiyor. Yukarıda fotoğraflarını gördüğünüz Cookie Bookie serisinden Cream Cookie ve Lemon Waffle; taa Hong Kong’lardan yola çıktı, buralara geldi ve şu anda evimde yeni sahiplerini bekliyorlar. Kazanmak için yapmanız gereken ise çok kolay:

  • Blog’umun Google Friend Connect üzerinden izleyicisi olmak.
  • Hangi defteri beğendiğinizi mail adresinizle birlikte yorum olarak bırakmak.

Adsız yorumlar kabul edilmeyecektir. Bu nedenle en sağlıklısı Google hesabınızla blog’a üye olmak. Çekilişe katılım, yakın zamanda yurt dışına çıkacağım ve dönüş tarihim daha belli olmadığı için benim dönüşüme kadar açık.

İyi şanslar!

Kazananlar: What's Next ve Sihirli Mavi. Tebrikler!

Fotolar: Gizem Dalyan

21 Ocak 2012 Cumartesi

Yeni Bir Yüz: Rooney Mara


Aslında kendisi pek de yeni sayılmaz. 2005’te Elm Sokağı Kabusu’nda ve 2010’da The Social Network’de, Mark Zuckerberg’den ayrılıp onu bir sosyal paylaşım sitesi kurmaya iten kız rolünde karşımıza çıkmıştı. Simasını çıkarır gibi olsak da ismini cismini pek bilmiyorduk, pek de ilgilenmemiştik açıkçası. Ama şimdilerde ortalarda dolaşan Rooney Mara, bambaşka bir Rooney Mara. The Girl with the Dragon Tattoo ile hem görünüm, hem kariyer, hem de stil anlamında yeniden doğan Rooney, son dönemlerin en çok konuşulan ve dikkat çeken kadınlarından biri. Bunu da kesinlikle oynadığı Lisbeth Salander adlı karaktere borçlu. Her ne kadar Rooney, Lisabeth’e hayat vermiş gibi görünse de, yeni imajıyla oldukça konuşulan son dönemlerin Rooney’sine de Lisbeth hayat verdi çünkü.


Yaklaşık 2,5 ay süren oyuncu seçmelerinin ardından Rooney, Natalie Portman ve Scarlett Johansson gibi isimlerin arasından sıyrılarak Lisbeth rolünü kaptı ve rolü için kulakları, meme uçları ve dili gibi vücudunun çeşitli yerlerine piercing yaptırdı. Uzun kahverengi saçlarını kısacık kestirip siyaha boyattı. Kaşlarının rengi açıldı. Daha da zayıflamak ve formunu korumak için kickbox yaptı. Yani anlayacağınız “Onu yapmam, bunu yapmam” demek yerine rolü neyi gerektiriyorsa, hepsini yaptı ve bu çabalarının meyvesini de şimdilerde topluyor.


Lisbeth karakterinin gotik, sert ve dramatik havası Rooney’nin günlük hayatına da yansayınca ortaya yeni bir “it girl” çıktı. Şirin, çocuksu ve girly elbise tercihlerinden daha keskin ve sofistike elbise tercihlerine ani bir geçiş yapan Rooney, tarzındaki bu değişimi şöyle açıklıyor: “Önceden daha renkli, süslü ve girly şeyler giyerdim. Şimdilerdeyse daha rahat, kullanışlı ve erkeksi şeyleri almayı tercih ediyorum. Sanırım bir oğlan çocuğu gibi görünmeyi sevdim!”


İşte bu yeni Rooney, son 3 ayda Vogue, Dazed & Confused, W gibi pek çok önemli dergiye kapak oldu. Geçtiğimiz New York Fashion Week’te Anna Wintour ile yan yana defilelerde boy gösterdi ve kırmızı halının parlayan yıldızı haline geldi. Prabal Gurung, Calvin Klein, Givenchy ve Nina Ricci ise kırmızı halıda tercih ettiği tasarımcılardan birkaçı.

Rooney’nin bu dönüşüm hikayesi; aynı zamanda saç kesiminin, yapılan elbise tercihlerinin ve makyajın ne denli önemli olduğunun da hikayesi. Elinizdeki bu gücün farkında mısınız?

Fotolar: Fashion Foie Gras, Lovelyish, Zimbio

20 Ocak 2012 Cuma

KAŞİF QUEEN: DANNIJO Aksesuarları


Daha önce mutlaka bir ayakkabıdan ya da çantadan yola çıkarak oluşturduğunuz kombinleriniz olmuştur. O ayakkabı ya da çantayı ana öğeniz yapıp, geri kalan her şeyi onu desteklemek için giydiğiniz. Peki ya bir kolyeden, yüzükten ya da bilezikten yola çıkarak oluşturduğunuz kombinleriniz oldu mu? Benim oldu, DANNIJO’nun rengarenk Swarovski kristalleri ile bezeli Hixson adlı yaka şeklindeki kolye modelini gördüğümde. Siyah straplez bir elbise giyecek ve aksesuar olarak yalnızca onu kullanacaktım ya da beyaz bir gömlek giyip, onunla kıyafetime renk katacaktım.


İşte böyle bir aksesuar markası DANNIJO. Danielle ve Jodie Snyder adlı iki kız kardeşin (markanın adı da isimlerinden geliyor) tasarımları; size hayaller kurdurtuyor, arzu nesneniz haline geliyor, büyülüyor.


2008 yılında oluşturdukları ve “Bu sadece bir takı markası değil, bir yaşam stili” diye tanımladıkları markaları sayesinde 2009’da Inc. Magazine’in “30 Under 30” listesinde yer almışlar. Takıların yanı sıra iPhone ve iPad kılıfları gibi teknolojik tasarımlar da yapmışlar. Müşterileri ise Blake Lively, Beyonce Knowles, Rihanna ve Natalie Portman gibi isimler. Ne denebilir ki? Bravo!

Erkekler için tasarladıkları harika kol düğmeleri de var. Hazır 14 Şubat da yaklaşıyorken belirteyim dedim, belki işinize yarar.

Fotolar: Dannijo

16 Ocak 2012 Pazartesi

RED CARPET QUEEN: Golden Globe Ödülleri 2012


Sabahlara kadar oturup, kahve eşliğinde Golden Globe izlenen bir gecenin ardından uykusuz başlayan bir pazartesi. Ama buna değdi. Uzun zamandır hiçbir kırmızı halı beni bu kadar heyecanlandırmamıştı. Öyle ki normalde pek fazla kırmızı halı yazısı yazmamama rağmen beni bir iki kelam etmeye zorladı. Hem Albilgi ile yaptığımız sinemodasal söyleşinin ertesinde bahsetmemek de olmazdı.


Bu kadar heyecanlanmama sebep olan isim pek tabii ki Angelina Jolie! Bütün tören boyunca Angelina’ya bakmaya doyamadım. Angelina siyah tercih etmediğinde ve yeni şeyler denediğinde nasıl da güzel oluyor. Yaka detayındaki kırmızılık, bel kısmındaki drapeler ve onu takip eden derin bacak yırtmacı. Bu Atelier Versace elbise içinde Angelina Jolie gecenin en en en şık isimlerinden biri. Geceye elinde baston ile teşrif eden Brad Pitt ile birlikte insanoğlunun ulaşabileceği en üst noktayı göstermeye gelmiş gibiler.


Ve beni heyecanlandıran bir diğer isim; Emma Stone. Emma Stone, son zamanlarda en az Diane Kruger kadar merakla takip ettiğim, yaptığı her seçimi gıpta ile izlediğim, son zamanların bence en önemli stil ikonlarından biri. Golden Globe’da da bu düşüncelerimi haklı çıkartacak harika bir Lanvin elbise giymişti. V yakalı, uçuş uçuş bu elbisenin detaylarına dikkat çekerim; omuzlar, elbisenin yanlarından inen şeritler, ve o kemer! Oscar Wilde şöyle der: “Bana lükslerimi verin, gereksinimlerim olmadan ya yaşarım.” Ben de diyorum ki; bana o kemeri verin, gereksinimlerim olmadan da yaşarım!


Evan Rachel Wood o kadar güzel ki. Buna bir de yaptığı harika seçimler eklenince ortaya muhteşem görüntüler çıkıyor. Ten rengiyle büyük bir uyum içerisinde olan Gucci Premiere elbisesi dün gece kırmızı halının en orijinal, en iddialı ve çarpıcı elbiselerinden biriydi. Transparanın payete, payetin kuş tüylerine geçişi o kadar kusursuz ki, elbise su gibi akıyor resmen. Rachel’ın su gibi güzelliği ile de mükemmel bir bütünlük yakalamış.


İşte benim kadınım Zooey Deschanel! Zooey’i yan komşummuş gibi, en yakın arkadaşımmış gibi seviyorum. Güzelliğin ve sevimliliğin eşit miktarda karışımının bir sonucu olan Zooey, üzerine cuk diye oturan bir elbise seçmiş. Bu yeşil-siyah Prada elbise, tam da Zooey’den beklendiği gibi. Sırt detayı muhteşem, Zooey’nin saçları elbisenin sırt detayını kapatmayacak uzunlukta. Zooey’nin içindeki oyuncu, eğlenceli kız ise tırnaklarında kendisini göstermiş.


Reese Witherspoon, dün gece Golden Globe’u cayır cayır yaktı! (tam bir gazete manşeti J) Kırmızı, sade ama muhteşem kesimi sayesinde kendini belli eden bir Zac Posen elbise içinde dört dörtlüktü. Elbise vücuduna o kadar güzel oturmuş ki; sanki elbise değil de, vücudunu kaplayan derisi gibi.


Favori ilk beşimi söyledikten sonra gelelim geceye katılan diğer isimlere. Baştan aşağı nude renklerde giyinen, Dior’u tercih eden Charlize Theron’un güzelliğine her zamanki gibi diyecek yok. En çok beğendiğim kısmı ise saç modeli ve saç bandı oldu.


Albilgi blog’unun sahibesi Yasemen, yaptığımız röportajda Nicole Kidman için “Sade ama iddialı tarzını seviyorum” demişti. Yasemen’in bu sözleri, dün gece zımbalarla bezeli Versace elbise ile Golden Globe’a katılan Nicole Kidman’ı harika tanımlıyor: hem sade, hem de inanılmaz iddialı. Elbise gerçekten o kadar iddialı ki, Nicole Kidman içinde yalnızca bir askı gibi kalmış. Elbise Nicole için değil de, Nicole elbise için var gibi.


Angelina Jolie, Emma Stone gibi isimler nedeniyle ilk beşime giremese de, Jessica Biel gecenin en beğendiğim isimlerinden biriydi. Daha doğrusu Jessica Biel’i değil de, sanırım içimde gizli bir Elie Saab radarı olduğu için hemen elbisenin bir Elie Saab olduğunu algılayıp öyle beğendim. J Elie Saab’a bayılıyorum ve bu romantik dantel elbise için gardırobumun hepsini verebilirim. Bir tek Elie Saab’ım olsun, bana bir şey olmaz! Sırt dekoltesiyle beraber kullanılan kolye detayı da harika. Hatta daha önce bununla ilgili bir yazı yazmıştım. Buradan okuyabilirsiniz.


Jessica Chastain; incilerle bezeli Givenchy elbisesi ve Harry Wiston inci küpeleri ile az önce istiridyenin içinden çıkmış, ayaklanıp gelmiş gibi. Elbiseye diyecek söz yok, ama sanki Jessica’nın üzerinde bir beden küçük durmuş.


Heidi’nin artık beni tek heyecanlandırdığı an, Halloween’de kılıktan kılığa girdiği ve acaba bu sene ne olacak dediğim an. Artık kırmızı halıda ne yazık ki -böylesine alımlı bir kadın olmasına rağmen- göze çarpmıyor. Uçuk pembe, dümdüz bir Calvin Klein elbise tercih etmiş. Taktığı turkuaz Lorrine Scwartz kolye bile elbiseye hareket getirmeye ve renk katmaya yetmemiş.


Natalie Portman, geceye o kadar kafamdaki gibi katıldı ki. Elbisenin renginden modeline, saçından makyajına kadar kafamdaki Natalie Portman aynen buydu. Elbise bir Lanvin, yaka detayı ile çantanın uyumu güzel. Ama yine de Natalie beni şaşırtsaydı fena olmazdı hani. Kafamdaki Natalie Portman görüntüsünü fotoğraflayabilseydim ve dün geceki Golden Globe’daki görüntüsüyle yan yana koyabilseydim, ne demek istediğimi anlardınız. J


Elle McPherson, beni elbisesinden ziyade hala nasıl böyle 18’lik bir genç kız gibi kalabiliyor oluşuyla şaşırtanlardan. Elbisesi bir Zac Posen. Korsesinden uzanan eteği ve o eteğin altından fışkıran kat kat tüller çok güzel duruyor. Hem beyaz, hem de uzun kuyruklu ve kat kat tüllü elbiseler, kafamda hep bir “runaway bride” imajı canlandırsa da genel olarak Elle’i beğendim.


Diane Lane’i dün gece çok zarif buldum. Dore rengi, işlemeli Reem Acra elbisesi, bir omuz üzerinden sarkıtılan saçları ve doğal makyajı birbirini güzel tamamlamış.


Altın ve beyazın mükemmel uyumu. Georgina Chapman başka ne giyebilirdi ki? Elbise tabii ki Marchesa. Elbisenin belde oturuşuna, dökümüne, kollardaki ve yakadaki altın detaylarına hımm, nasıl desem, bayıldım! Bu elbise birkaç ay önce Olivia Wilde tarafından da giyilmişti gerçi.


Hazır konu Marchesa’ya gelmişken, bir Marchesa elbise ile devam edelim. Lea Michele; bu gümüş, ışıl ışıl elbise içinde harika gözüküyor ama elbise o kadar göz alıcı ki, sanki kim giyse olurmuş gibi. Elbisenin üst bölümündeki işçilik, ben Marchesa’yım diye bağırıyor adeta.


Bir ışıl ışıl elbise de Nicole Richie’den. Elbise bir Julien Macdonald. Nicole’un saçları, elbisenin modeli o kadar bilindik ki, sıkıcı olduğunu bile söyleyebilirim bu yüzden.


Işıltılardan devam edelim. Madonna’nın altı kaval üstü şeşhane diyebileceğimiz Reem Acra elbisesini hiç ama hiç beğenmedim. Üzerinde bir 80’ler rüküşlüğü var sanki. Eldeki eldiven detayına hiç girmiyorum bile! Vakt-i zamanında bir arkadaşım şöyle demişti: “80’lerin en güzel tarafı, geçmişte kalmış olmasıdır.” Biri bunu Madonna’ya iletsin lütfen. J


Rooney Mara tek başına ayrı bir yazı konusu bence. Aslında ona ve onun stiline adanmış bir yazı yazmayı zaten düşünüyordum ama bu blog’da ilk defa adının geçiyor olması Golden Globe’a kısmetmiş. İlk The Social Network filmi ile simasına aşina olur gibi olduğumuz, ama asıl The Girl with the Dragon Tatoo ile ismini, cismini, tarzını her yerde gördüğümüz Rooney, stil ikonu olma yolunda büyük bir hızla ilerliyor. Golden Globe’da giydiği siyah, şeritli Nina Ricci elbisesiyle de son zamanlarda izlediği çizgisini bozmuyor ve yalın bir şıklık sergiliyor.


Geçtiğimiz yıl Oscar’da giydiğin lila rengi muhteşem Elie Saab elbise ile çıtayı bir hayli yükselttiğinden ve çok daha iyisinin nasıl olabileceğini daha önce bize gösterdiğinden bu Dior elbisesi içindeki halini pek beğenemeyeceğim sevgili Mila Kunis. Üzgünüm canım.


Twitter’ın kelime oyunu üstadı @brusvilis’in “Soyadında bile win kelimesi geçiyor bu kadının” diye tanımladığı Kate Winslet, pek tabii dün gece de evine bir ödülle döndü. J Kate Winslet’ın seksapalitesini gözümüze gözümüze sokmaya çalışmadığı zamanlardaki halini ve yaptığı tercihleri genel olarak beğeniyorum. Bu siyah-beyaz Jenny Peckham elbisesi ile sergilediği görüntü de işte o beğendiğim hallerinden biri.


Tercihini siyah-beyaz kombinasyonundan yapan bir diğer isim ise Claire Danes. Siyah-beyazın uğurundan mıdır bilinmez ama o da evine ödülle dönenlerden. Derin sırt dekolteli elbise bir J. Mendel. Sevmedim diyemem ama çarpıcı olduğunu da söyleyemem.


Meryl Streep’ciğim hep olsun, her yerde olsun. Bu kadın tüm dünyaya zarafet ve asalet dersi vermeli. Dün gece kırmızı halıda yürürken de, dünya kadar ödül kazanmış bir oyuncu olmasına rağmen hala ödül aldığında şaşırıyorken de ve gözlüğünü unuttuğu için sahnede paniğe kapılıyorken de inanılmaz zarifti yine. Bu nedenle ne giyse onun bu zarifliğinin önüne geçemediğinden o hep güzel. Siyah, belden kemerli gömlek elbisesi bir Alessandra Rich. Kırmızı halıda bu gömlek elbiselerden daha önce Evan Rachel Wood da giymişti.


Daha da kısalmış yeni saçlarıyla Michelle Williams kırmızı halıya bir Jason Wu elbise ile katıldı. O da Charlize Theron gibi aksesuarda saç bandı kullananlardan. Ama kanımca Charlize Theron’daki gibi başarılı bir uyum yakalayamamış. Bu elbise, saçı ve makyajı ile hanım hanımcık bir görüntü çiziyor.


Jodie Foster’ı yeniden görmek ne güzel. Bu payetli elbisesi bir Armani. Modelini pek beğendiğimi söyleyemeyeceğim ama rengi harika ve kendisine de yakışmış.


İşte moda böyle bir şey, sürprizlerle dolu. Sanırım Salma Hayek’den böylesine elegant bir seçim beklemiyordum. Bu üst kısmı dore desenlerle kaplı Gucci elbise, gerçekten de ince bir zevkin örneği.


69. Golden Globe Ödülleri’nde öne çıkan bir şey daha vardı; zümrüt aksesuarlar. Uzun kollu, ışıltılı bir Naem Khan elbise tercih eden Julianne Marguiles, dün kırmızı halıda şöyle diyordu: “Farklı renkte aksesuarlar kullanarak kıyafetime renk katmayı seviyorum.” Gerçekten de zümrüt küpeleri harika bir renge sahip olan elbise ile güzel bir kontrast yakalamıştı.


Julien Moore, özellikle diz kısmına kadar iyice daralan ve sonra yeniden genişleyen eteğine bayıldığım, deniz kızı formunu sevdiğim bir Chanel içinde. Bu siyah renkli elbiseye renk katmak için peki o ne yapmış? Pek tabii ki zümrüt aksesuar kullanmış.


Debra Messsing’in tek omuzlu, drapeli siyah Monique L’hullier elbisesi sizce de çok ama çok bilindik değil mi. Elbise risksiz, çok güvenilir bir elbise. Sizi asla gecenin en kötü giyineni yapmayacak ama hiçbir iddiası ve albenisi de yok. Belki Debra’nın istediği de budur, bilemeyeceğim. O da bu düz, sade elbisesini zümrüt ile renklendirmeye çalışanlardan.



Geceye damgasını vuran, en azından bizim açımızdan, bir diğer olay da Meltem Cumbul’un Golden Globe’a ödül vermek üzere katılmasıydı. Aslında oldukça gururlanmamız gereken bu olay, Meltem Cumbul’un yapmış olduğu elbise seçimi ve özellikle de konuşmasıyla oldukça garip ve anlamsız bir hal aldı. Meltem Cumbul sahneye bir Chloe elbise ile çıktı. Açıkçası ben böylesine önemli bir etkinlikte çok daha dikkat çekici, vücuda oturan, daha canlı bir renk tercih ederdim. Meltem Cumbul, sanki Golden Globe Ödülleri’ne değil de sıradan bir davete gidiyor gibiydi. Konuşmasına gelince… Biz gerçekten ne demeye çalıştığını pek anlayamadık. “Benim ülkemde de bu ödül töreni izleniyor” ile başlayan, “Küçükken ben de izlerdim” ile devam eden ve  “Yurtta sulh, cihanda sulh” ile sonlanan bir konuşma yaptı kendisi. Yaptığı konuşma ödül töreninden ve akıştan o kadar bağımsızdı ki; sanki davet edilmedi de sahneyi boş bulunca mikrofonu kapıp iki kelime de ben edeyim dedi. Bir duruşu, bir mesajı ve dikkat çekmek istediği bir konu olabilir ama keşke bunu daha çarpıcı ve anlaşılabilir bir konuşma ile yapsaydı.


Son olarak bu upuzun yazıyı dünyanın en cool kadınıyla kapatmak istiyorum ve o kadın tabii ki Tilda Swinton. Istancool kapsamında kendisini oldukça yakından görme şerefine nail oldum ve bu ileride çocuklarıma anlatacağım bir anım olacak. J Kendisi Haider Ackermann imzalı bir kostüm içerisinde. O her zaman kırmızı halının en farklısı, en kendine özgüsü. Yine saçıyla, duruşuyla farkını ortaya koyan ve bir başkası giyse komik duruma düşecek ama o giyince her zaman muazzam olan bu harika stilin sahibi Tilda'nın önünde her zamanki gibi şapkamı çıkarıyorum ve daha fazla Tilda isteyenleri de şu yazımı okumaya davet ediyorum.

Fotolar: Zimbio

13 Ocak 2012 Cuma

SineModa: Altbilgi Cevaplıyor!



SineModa’da bu sefer benim kostümlerine ayılıp bayıldığım filmlerden birini mercek altına almıyoruz, onun yerine harika bir konuğu ağırlıyoruz. Blogosferin en keyifli sinema blog’larından biri olan Altbilgi’nin sahibesi Yasemen Karaismailoğlu ile filmler aracılığıyla modadan konuşuyoruz. Benim sorarken, onun cevaplarken çok eğlendiği bu sinemodasal sohbet işte huzurlarınızda. Okurken bizi Midnight in Paris gibi bir atmosferin içinde hayal edin, bu sohbeti de Le Polidor’da gerçekleştirdiğimizi farz edin. J

Black Swan/Elizabeth: The Golden Age/Funny Face

 Gözlerini kapat Yasemen ve bize aklına gelen ilk film sahnesini anlat. Hangi film, hangi sahne ve ne giyiyorlar?

Finding Neverland! Mr. Barrie ve Mrs. Davies, Finding Neverland’e gidiyorlar. (Bu arada biz seyirci ya da belki de sadece ben bol bol gözyaşı döküyoruz.) Barrie’nin üzerinde kırçıllı gri bir ceket-yelek takımı var. Davies ise beyaz askılı gecelik; üstüne de krem rengi, bordo işlemeleri olan kaftan tarzı bir sabahlık giyiyor. Ezbere bildiğim filmlerden bir tanesi, kesinlikle efsanedir!

Breakfast at Tiffany’s ya da The Royal Tenenbaums gibi kült olmuş filmlerin dışında “Pek bahsi geçmez ama aslında şu filmin de kostümleri bence harikadır” diyebileceğin film ya da filmler var mı acaba?

Kesinlikle 2007 yapımı Elizabeth: The Golden Age başı çeker. 16. yy kıyafetlerine, kadınlarına ve tarihin o çetrefilli dönemlerine her zaman merak duymuşumdur. Nitekim 18. yy örneklerinden The Duchess de bu konuda çok başarılı! Herkesin bildiği gibi geçtiğimiz sene vizyona giren Black Swan ve onun unutulmaz kostümleri de var. Gerçi ne yazık ki Oscar’a aday bile gösterilmedi. Her ne kadar Audrey Hepburn denilince akla Breakfast at Tiffany’s gelse de bir ‘Funny Face’ gerçeği vardır ki, bu konuda efsanedir.  Sanırım bu şekilde sayfalarca yazabilirim! J Filmlerin konuları, oyuncuların yetenekleri, senaryonun etkileyiciliği çok önemli ama bence kostüm olmadan hiçbirinin manası yok, kesinlikle tamamlayıcı bir unsur.

Charlize Theron-Oscar 2005/ Cate Blanchett-Oscar 2005/ Helle Berry- Oscar 2002

Oscar, Golden Globe gibi ödül törenlerinin kırmızı halı faslını heyecanla beklemene sebep olan, yaptığı tercihleri her zaman çok beğendiğin oyuncu ya da oyuncular kimler?

Kırmızı halı söz konusu olduğunda Oscar, Golden Globe’u döver! J Senenin en önemli ödül töreni yılın filmlerini seçerken, bir yandan da önümüzdeki sezonların modasını belirliyor. Sadece Oscar’da değil, bütün kırmızı halılarda favorim Cate Blanchett! Her zaman zarif ve şık olmayı başarıyor. Nicole Kidman’ın sade ama iddialı tarzını seviyorum. Son zamanlarda ise Amy Adams, Mila Kunis ve Anne Hathaway kalbimi çalanlardan. Ahh bir de her sene merakla beklediğim Burton ve Carter çiftini söylemeden geçemeyeceğim, çünkü hayal güçleri ve tarzları inanılmaz ve eğlenceli!

Sence gelmiş geçmiş en iyi Oscar elbisesi hangisiydi?

Açıkçası çok zor bir soru ve bu sene Oscar’ın 84.sünün düzenleyeceklerini düşünürsek genelleme yapmakta zorlanacağım bir soru! Ama 2005’teki Oscar Ödül Töreni’nde Cate Blanchett; sarı tek omuz, belden kuşaklı Valentino’su ile ışıl ışıldı. Charlize Theron ise bebek mavisi straplez Gucci’si ile büyüleyiciydi. Ve 2002’de Halle Berry’nin Eli Saab şıklığı oldukça iddialıydı!

Audrey Hepburn- Oscar 1954

Annie Hall? Bonnie Parker? Carrie Bradshaw ya da başka biri? Kendine bir film karakterini moda ikonu olarak seçsen kimi seçerdin ve neden?

Hımm ilk olarak aklıma Love Story geldi. Jennifer kesinlikle stil sahibi bir aşıktı. Nitekim Jennifer’ı canlandıran Ali MacGraw hepimiz için bir moda ikonu. Benim için moda rahatlığın ve şıklığın bir arada olması demek. Eğer giydiklerimin içinde mutlu değilsem, bütün gün surat asabilirim ya da üstümü değiştirmek için bulduğum ilk mağazadan bir şeyler alabilirim. Evet biraz problemli bir durum. Bu yüzden hem rahat hem şık olanı bulmak zor ama Jennifer için öyle değil. Şanslı kız! J Aslında Jennifer demek yanlış olur; Ali MacGraw’u baz alarak konuştuğum her halimden belli.

Kostümlerini en en en çok beğendiğin 5 filmi öğrenebilir miyiz?

Listeleme konusunda büyük sorunlar yaşıyorum, bu yüzden hep ilk aklıma gelenleri söylüyorum: Elizabeth, Funny Face, Love Story, Black Swan, Revolution Road

Hadi biraz hayal kuralım: Bir gün Altbilgi adlı sinema blog’un sayesinde Cannes Film Festivali’ne katılmaya hak kazanıyorsun! Uzunca bir sevinme faslından sonra hemen hazırlıklara girişiyorsun; çünkü kırmızı halıda yürümek hiç de kolay değil. Peki ne giyeceksin? Marchesa? Jason Wu? Ya da vintage bir Valentino? Kıyafetinle, saçınla ve makyajınla kendini o kırmızı halının üzerinde nasıl hayal ediyorsun?

Kesinlikle şahane olurdu ve hayal etmesi bile eğlenceli! J Cannes Film Festivali benim favorim. Fransa’yı çok sevdiğimden mi yok yazın habercisi olduğundan mı bilemiyorum ama Cannes kesinlikle benim favorim! Gündüz için 1954’de Audrey Hepburn’ün Oscar Ödül Töreni’nde giydiği belden oturtmalı, beyaz Givenchy elbisesinin kemersiz halini giymek isterdim. Roger Vivier’dan pudra rengi bir ayakkabı tercih ederdim. Sanki o an toplanmış havası verdirten, ensede dağınık bir topuz yapardım ve makyajda ise sadece gözlerimi ortaya çıkarırdım. Gece için ise şüphesiz tercihim uçuş uçuş Elie Saab ve yine beyaz olurdu! Bu sefer biraz abartmanın sorun olmayacağını düşünerek aksesuarda ve ayakkabıda renklendirme yapardım. Ayakkabı tercihim ise Charlotte Olympia olurdu. Makyajımı doğal tutup, kıpkırmızı bir ruj sürerdim. Saçta ise Taylor Swift’in havalı topuzlarını tercih ederdim. Kendimi ışıl ışıl ve şanslı hissederdim. J

Downtown Abbey

Gelelim dizilerdeki kostümlere… Son dönemlerde bizlere göz ziyafeti yaşatan harika diziler çıktı ortaya; Mad Men gibi, Gossip Girl gibi. Senin favorin hangisi?

Kesinlikle, seyirciyi ve moda sektörünü de oldukça etkiledi. Gossip Girl birçokları gibi benim de favorim ve günümüze uyarlamak oldukça kolay. Bunun yanı sıra Downton Abbey, dönemini oldukça iyi yansıtan bir dizi ve Boardwalk Empire da tam bir ilham perisi.

Şimdi bir hayal daha kuralım ve bu sefer de seni yönetmen koltuğuna oturtalım: Hangi oyuncularla, hangi kostüm tasarımcısıyla çalışır ve filminin hangi dönemde geçmesini isterdin?

Hımm…Hımmm.. Cate Blanchett, Tilda Swinton, Johnny Depp, Ryan Gosling, Çetin Tekindor, Zerrin Tekindor, Haluk Bilginer, Natalie Portman, Morgan Freeman ilk aklıma gelenler. Hepsiyle nasıl bir proje yaparım bilmiyorum ama hepsiyle çalışmayı çok isterdim.  Büyük ihtimal bir dönem filmi olurdu, 16. yy’da geçen taht savaşlarını konu alabilirdik. Elizabeth’in kostüm tasarımcısı Alexandre Byrne ile çalışmak isterdim, zira kendisi Finding Neverland’in de kostüm tasarımcısı ve o film benim en favori filmimdir.

Fotolar: Imdb, InStyle, Lawless & Lace, Telegraph, Vogue, The Chapel

11 Ocak 2012 Çarşamba

Bir Gün Herkes 15 Dakikalığına Marilyn Monroe Olacak


Daha önce Marilyn Monroe’nun bu sene her zamankinden çok karşımıza çıkacağını ve bu senenin tam anlamıyla bir Marilyn yılı olacağını söylemiş ve sizin de bu akıma katılmanızı sağlamak için Nasıl Marilyn Monroe Olurum? başlıklı yazımda uzun uzadıya Marilyn Monroe olabilmeniz için saçta, makyajda ve kıyafetlerde nelere dikkat etmeniz gerektiğini anlatmıştım değil mi? İşte beni doğrulayan bir Marilyn esintili çekim de Vogue China’dan geliyor. Bu sefer ise İngilizlerin femme fatale’i Lara Stone karşımıza Marilyn Monroe olarak çıkıyor.


Modern Marilyn adlı çekimde Peter Linbergh tarafından fotoğraflanan Lara; saçı, makyajı ve kıyafetleriyle gerçekten de modern bir Marilyn imajı çiziyor. Yalnız bu fotoğraflara bakarken Lara’nın Marilyn Monroe’dan ziyade harika bir Faye Dunaway olabileceğini fark ettim. Daha önce kimsenin aklına gelmemiş mi bilmem ama sizce de Lara’dan muhteşem bir Bonnie Parker olmaz mı?


Bu arada Marilyn Monroe konseptli çekimler her dergide karşımıza çıkacak gibi. Mesela daha önce Amerikan Vogue için Marilyn Monroe temalı bir çekim gerçekleştiren Michelle Williams, önümüzdeki ay da Vogue’un Almanya edisyonunun kapağını Marilyn Monroe olarak süsleyecek.


Vee son olarak Lara Stone’un çizgili pijamalı fotoğrafının Marilyn Monroe’dansa Be Adam Gülşen’i çağrıştırdığı tek kişi umarım ben değilimdir diyor ve eğer öyleyse sorunun kaynağını bulmak için bilinçaltımın derinliklerine inmeye gidiyor, gitmeden önce de bir kehanette bulunuyorum: Bir gün herkes 15 dakikalığına Marilyn Monroe olacak.

Fotolar: Zac Fashion
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...