Vampirler yine tabutlarından çıktı ve artık her yerdeler. Nereye baksam karşıma çıkıyorlar. Her yerde Twilight kitapları, televizyonda vampir dizileri... 2009 modası bile bu durumdan oldukça etkilenmiş vaziyette. Birçok tasarımcı vampir etkisini tasarımlarına yansıtırken Hollywood yıldızları da dahil olmak üzere birçok insan beyaz soluk bir ten ve bordo/kırmızı dudaklar ya da simsiyah gözlerle geziyor şu sıralar. Buna sevinmiyor değilim. (Eda Taşpınar dan kalan “solarium ile itinayla zenci olunur” modasındansa bunu tercih ederim. )
Peki neden geri geldiler? Neden bu kadar popülerler?
En son bu kadar popüler olmaları Buffy ve Angel dönemindeydi. O zaman yeterince doymuştuk vampirlere. Şimdi ise Twilight ve True Blood ile geri dönmüş durumdalar. Ben de bu popülariteye karşı koyamadım, ucundan da olsa biraz bulaştım ve konu hakkında bir iki laf etmeden geçemeyeceğim.
Buffy ve Angel
Öncelikle belirteyim, Twilight’a henüz elimi sürmedim, bu furyaya ilk adımımı Moonlight dizisiyle attım. Beth ve Mick’in morglarda bile sürekli bir flört durumunda olmasını oldukça sevimli buldum. Dizinin devamı olsa kesin izlerdim ama dizi ne yazık ki sadece bir sezondan oluşuyor.
Beth ve Mick
Ardından zaman bolluğu ve can sıkıntısından True Blood’a göz gezdirdim. Şu sıralar herkes bu diziye bayılıyor ama itiraf etmek gerekirse ben bir türlü sevemedim. Sevebilmek için de oldukça uğraştım. (15 bölüm kadarcık) Sookie karakterini canlandıran Anna Paquin’i izlemeye tahammül edemedim mesela, insanların büyüdüklerinde yeteneklerini kaybedebileceklerine kesinlikle inandım. (bknz.The Piano) Sookie ve Bill’in yapmacık aşkını izlemektense vampirlere yakışır bir şekilde biraz daha kan görmeyi tercih ederdim.
Sookie ve Bill
Ayrıca 21. y.y.’ın vampirleri eskisi kadar karanlık değil. İtiraf edelim: Bela Lugosi’nin Dracula’sından bu yana çok şey değişmiş. Bir kere artık şekil değiştirip de yarasaya falan dönüşmüyorlar. True Blood’da da Moonlight’da da aynadan kendilerini görememelerinin koca bir yalan olduğunun altını çiziyorlar. Artık öyle uçan vampirler de yok, eskiye göre daha insanlaştırılan bu vampirlere bir tek hızlı hareket etme özelliği verilmiş. Kalbine bir kazık soktuğunda da ölmüyorlar, o sadece onları felç ediyormuş ve en önemlisi de hepsi bir insana aşık.
Edward ve Bella
İşte popülaritesi tam da bu noktada başlıyor. Bir insan ile bir vampirin aşkı 21. y.y.’ın peri masalı, onlar çağımızın Romeo ve Juliet’i. Günümüzde Romeo-Juliet etkisini yitirdi, aşkları artık o kadar da imkansız değil. Romeo Juliet’ine pekala da ulaşabilir. Çünkü artık iphone var, 3G var, Facebook var... Hiçbir şey yapamıyorsa internet cafeden bir mail atabilir en azından.
Romeo ve Juliet’in aşklarını ölümsüz kılabilmesi için ölmesi gerekirken vampirlerimiz gerçekten ölümsüzlüğü sunuyor. O zamanlar zengin kız-fakir erkek ayrımı için kavuşamayan gençlerimiz şimdilerde insan-vampir ayrımı olduğu için aşklarını tam yaşayamıyor ve küçüklüğünden beri peri masalları dinlemeye bayılan biz insanlar da bu bir kavuşup bir kavuşamayan aşkı uğruna her şeyi göze alan hikayelere bayılıyoruz. Bunun yanı sıra sahip oldukları güç ve çekiciliğe biz ölümlüler pek tabi karşı koyamıyoruz.
Ama ben yine de bütün bu vampirler içerisinde oyumu bundan yana kullanacağım:Bela Lugosi-Dracula
1 yorum:
Bende küçüklüğümden beri vampirlere karşı takıntılıyım. Minnacık kafamla nasıl korkmadan o kadar filmi izlemişim de şimdi hala bu sebeple psikolojik tedavi almıyorum onu bilmiorum. Ama benim favorim o kadar vampir figüründen sonra tabi ki Angel...
True Blood'a gelince Anna Paquin gerçekten de tahammül edilemez şekilde sevimsiz. Tek öne çıkan füze gibi görünen göğüsleri..Güneyli aksanıyla saf saf konuşması da ekstra sıkıcı.. sevdiceği Bill se bir vampire göre karizmatiklikten o kadar uzak ki.
Sana Bela Lugosi konusunda katılıorum, en azından adam vampir gibi davranıyodu:)
Yorum Gönder