31 Mayıs 2012 Perşembe

SHOE QUEEN: Anastasia Radevich'ten Müzelik Ayakkabılar


Bir reklamdaki “Onlar halka değil, fil!” diye bağıran küçük çocuk gibi bağırmak istiyorum kimi ayakkabıları gördüğümde: Onlar ayakkabı değil, sanat eseri! Çünkü gerçekten bazı ayakkabılar, ayaklarımızın kabı olmanın çok ötesinde bir yerdeler ve ayaklarımızdan ziyade sanki bir müzeye ait gibiler. İşte Anastasia Radevich’in tasarladığı ayakkabılar da bu ayakkabılardan; tam müzeye koymalık, sanat eseri olarak sergilemelik, önüne geçip saatlerce incelemelik.


Dünyanın önde gelen ayakkabı tasarımı okullarından biri olan London College of Fashion diplomalı Anastasia Radevich’in cv’sinde hemen göze çarpan Alexander McQueen ve Nicholas Kirkwood isimleri eminim ki tasarımlarını gördükten sonra sizi şaşırtmayacaktır. Bunların dışında Bolongaro Trevor için tasarımlar yapmış ve Montreal’deki Aldo Group’ta iki sene çalışmış. Biofuture, Kinetik, Dreamfall ve Lost Civilizations olmak üzere şimdiye kadar çıkardığı toplam dört ayakkabı koleksiyonu var ve her koleksiyon yaratıcılığın ne kadar da sınırsız olduğunun birer ispatı niteliğinde.


Son koleksiyonu olan Lost Civilizations’ta Radevich geçmiş, günümüz ve geleceğin kayıp medeniyetlerinden ilham alıyor. Geçmişte yükselen deniz seviyesiyle kaybolan medeniyetleri sular altında kalarak paslanmış ve yosun tutmuş topuklarla, günümüzün çevre sorunlarını derinin ve ipeğin üzerine yaptığı petrol sızıntısı, atom bombası baskılarıyla ve gelecekte medeniyetlerin dünyanın ikinci bir buzul çağına girmesiyle yok olacağına dair olan inancını da donmuş bir dünya baskısı ve buzul görünümlü topuklarla ayakkabılara taşıyor.

Şimdi müsadenizle bağırmak istiyorum: Anastasia Radevich bir tasarımcı değil, bir sanatçı!

Fotolar: Anastasia Radevich, Rock'n Roll Bride

29 Mayıs 2012 Salı

BLOGOSFER: Blogosferin En Cool Ailesi ile Tanışın!


Stil konusunda Beckham’lara rakip olabilecek, göz kamaştırıcılık konusunda Brangelina ailesiyle yarışabilecek kıvamda bir aile ile tanıştım birkaç ay önce. Tanıştım diyorum, çünkü fotoğrafları o kadar içten, yazıları o kadar samimi ki; mutfak camından yan komşuyu izliyormuş hissiyatıyla takip ediyorum şu son birkaç aydır blog’larını. Blogosferin bu en karizmatik ailesiyle hadi gelin, sizi de tanıştırayım.


Miss James ailenin annesi, vintage kraliçesi, bunlara ilaveten de kendi ve ailesiyle ilgili detayları paylaştığı Bleubird Blog adlı muhteşem blog’un sahibesi. Yuvayı dişi kuş yaparmış. Söz konusu bu aile olunca dişi kuş yalnızca yuva değil, üstüne de harika bir blog yapmış. Aubrey ailenin fotoğrafçısı, Miss James’in ikinci evliliği ve nazarımda en stil sahibi aile babası ödülünün sahibi. En az onlar kadar stil sahibi boy boy üç çocukla birlikte Houston Teksas’ta yaşayan bu aile, hayatlarından kesitler paylaştıkları blog’larına her baktığımda tebessüm etmeme neden oluyorlar. Ve biliyorum, bu konuda yalnız değilim.


Dekorasyondan, çocuklarına hazırladığı öğlen yemeklerine kadar pek çok özel detayı blog’unda paylaşıyor Miss James. Ama benim kişisel favorim pek tabii “What We Wore” başlığı altında paylaştıkları; yani cicili bicili giyinip, fotoğraf makinesinin karşısına geçip poz verdikleri kısım. Hele Miss James ve Aubrey’nin geçtiğimiz yıl gerçekleşen evliliklerinden kalma kareler var ki; Jamie Hince ve Kate Moss’unkinden sonra vintage esintili evliliklere dair gördüğüm en güzel karelerden.

Dizilerdeki mükemmel Amerikan ailesinin gerçek hayattaki karşılığı olan bu aile ile bir an önce tanışın ve başkalarıyla da tanıştırın.

25 Mayıs 2012 Cuma

HEDİYE: Archie Grand'dan Harika Defterler


Restoranımıza hoş geldiniz. Defterinizi nasıl alırdınız? Az pişmiş, orta pişmiş ya da çok pişmiş? Günün spesiyalleri nelerdir mi dediniz? Hemen söyleyeyim. Bugün Archie Grand ile kafa kafaya vererek siz moda severlere özel hazırladığımız iki harika defter var menümüzde; FASHIONISTAS I MET AND LIKED ve MODELS I MET AND LIKED. Hangisini arzu ederdiniz?


Archie Grand bir İskandinav markası ve kuzey ülkelerinden çıkan diğer her şey gibi o da harika bir stile sahip. Markanın mum, tebrik kartı gibi ürünleri de var ama şüphesiz ki en dikkat çekici ürünü “I MET AND LIKED” diye adlandırdığı defter serisi. Bilstore ve Beymen Blender’larda da satılan bu seride ARTISTS I MET AND LIKED, ACTORS I MET AND LIKED, LIES I TOLD AND LIKED gibi herkese hitap eden eğlenceli defterler yer alıyor. Benim gibi yılların defter koleksiyoncusu olan birini de böylelikle tam kalbinden vuruyor.



İster birisine hediye edebileceğiniz, ister çizim defteri ya da günlük olarak kullanabileceğiniz, veya benim gibi seyahate çıkmadan önce çantanıza atabileceğiniz bu defterlerden birine sahip olmak ister misiniz? İki FASHIONISTAS I MET AND LIKED ve iki MODELS I MET AND LIKED olmak üzere toplam dört defter, dört şanslı Lizard Queen okuyucusunun olacak. Peki nasıl olacak? Hemen açıklıyorum:

  • İlk önce bu blog’un Google Friend Connect üzerinden açık izleyicisi oluyorsunuz.
  • Sonra Lizard Queen Facebook sayfasını ve C79 Facebook sayfasını (Archie Grand Türkiye temsilcisi) beğeniyorsunuz.
  • Son olarak FASHIONISTAS I MET AND LIKED defterini mi yoksa MODELS I MET AND LIKED defterini mi istediğinizi mail adresinizle birlikte yorum olarak bırakıyorsunuz.
  • Veee tüm bunları 6 Haziran 2012 Saat 23:59’a kadar yapıyorsunuz.

Hepsi bu kadar. J

*Kazananlar random.org üzerinden yapılacak bir çekilişle belirlenecektir. Adsız yorumlar kabul edilmeyecektir. Eğer yorumunuz yayınlanmamışsa yukarıda yazanlardan birini eksik yapmışsınız demektir. Lütfen tekrar deneyin.

Herkese iyi şanslar!

Kazananlar:  
MODELS I MET AND LIKED: Modaliza ve Elilic Fashion
FASHIONISTAS I MET AND LIKED: Rendastyle ve Cilden

Fotolar: Gizem Dalyan

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Stil Günlüğü: Sena Isikal

Sena Isikal-Bir Terzi Atölyesinde Stajyer, Herne/Almanya


Bugün ne giyiyorsun?
Primark şifon bluz, Monki jean, Nasty Gal ayakkabı, Levi’s kemer, H&M gözlük ve New Yorker çanta.

Bu kombini hazırlayıp evden çıkman ne kadar sürdü?
30 dakika.

Nereye gidiyorsun?
Arkadaşlarımla güneşli günün tadını çıkarmaya.

Stilini nasıl tanımlarsın?
Stilim genellikle tezat parçalardan oluşur. Örneğin yırtık jean ile dantel bir bluz kombinlemeyi severim. Detaylara ve aksesuarlara çok önem veririm.

Nerelerden alışveriş yapmayı seviyorsun?
Monki, Zara, Gina Trickot, Nasty Gal, Asos ve Nelly’den.


En son ne aldın?
Monki’den etek aldım.

Herkesin bilmediği, kendi keşfin bir alışveriş yeri önerisi?
Almanya’da yaşadığım için burada keşfettiğim birkaç vintage butik var. İki tanesi Bochum’da, bir tanesi de Wanne-Eickel’da.

Ne dinliyorsun?
Blue Jeans-Lana Del Ray

Ne okuyorsun?
Simone Werle’nin 50 Fashion Designer, Die Man Kenen Sollte adlı 50 başarılı moda tasarımcısının hayatından detayları içeren kitabı.

19 Mayıs 2012 Cumartesi

SineModa: Paradise Kiss


Nasıl oldu bilmiyorum. Çünkü benim için Japon sineması Takashi Miike ya da Akira Kurosawa gibi isimler demek. Ama bir anda kendimi bir gece vakti Paradise Kiss adlı bir Japon gençlik filmini izlerken buluverdim ve olaylar gelişti.


Filme dair beni cezbeden tek şey, filmin konusunu okurken gözüme takılan kelimelerden biriydi; moda. Ve izlemem için de yeterli bir sebepti. Film bir grup gencin ilişkilerini, hayallerini, kimlik çatışmalarını moda çerçevesinden anlatıyor. Yukari Hayasaka, annesinin yüksek beklentilerini karşılamak ve onu memnun etmek için sürekli ders çalışan, kim olduğundan ziyade annesinin kim olması istediğine odaklanmış kafası karışık bir lise öğrencisi. Bir gün yolda yürürken oldukça farklı bir tarza sahip olan bir çocuk peşine takılıyor. Yukari çocuktan kaçmaya çalışırken bir başkasına çarparak yere düşüyor ve bayılıyor. Gözlerini açtığında ise kendisini bilmediği bir yerde ve ilginç tipli insanların arasında buluyor. Bu ilginç tipli insanlar, “Paradise Kiss” adlı markaları altında tasarımlar yapan moda okulu öğrencileri ve bulunduğu yer de “Paradise Kiss”in atölyesi. Okul festivalinin moda yarışmasına katılacak bu ekip, Yukari’yi modelleri yapmak isteyince Yukari daha önce hiç bilmediği bir dünyanın içine düşüyor ve bu sayede kendini keşfediyor, aşkı buluyor, moda ve modellik dünyasının kapılarını aralıyor.


Paradise Kiss aslında Ai Yazawa’nın 1999-2003 tarihleri arasında yayınlanmış bir mangası. 2005 yılında yayınlanmış 12 bölümden oluşan bir animesi de var. Orjinalinde kurgusu ve sonu filmdekinden çok farklı. Filmin daha eğlenceli ve moda anlamında daha doyurucu olduğunu söyleyebilirim. Çılgın Japon sokak stilini görmek isteyenler, mutlu sonları sevenler, eğlenceli gençlik filmlerinden hoşlananlar filmini; yoğun bir aşk hikayesini izlemek isteyenler, gerçekçi sonların daha inandırıcı olduğunu düşünenler ve her şeyden önce anime sevenler de animesini tercih edebilirler.

Fotolar: World of Yamaguchi Hoshiko, Unlimited Desires, Between Wor(L)ds

14 Mayıs 2012 Pazartesi

SHOE QUEEN: Ruthie Davis'in Gönülçelen Tasarımları


Aklınızı bir an için Louboutin’lerden, gözlerinizi bir anlığına Nicholas Kirkwood  ve Jimmy Choo’lardan parmağımı doğrulttuğum yere kaydırın; yani Ruthie Davis’e. Çünkü o da en az bu saydığım isimler kadar kalp atışlarını hızlandıran, rüyalara giren, gönülçelen ayakkabılar tasarlıyor.


Ayakkabılarla olan ilişkisi her kadınınki gibi başlamış; yani onlara aşık olarak. Kendisi iki yaşından beri ayakkabılara vurgun olduğunu söylüyor. Genç bir kızken gardırobunu gören babası ona şöyle demiş: “Ya çok zengin birisiyle evleneceksin ya da ayakkabı bağımlığını destekleyebilmek için ayakkabı işine gireceksin.” Ve Ruthie Davis, ikincisini yapmayı tercih etmiş.


Ayakkabı dünyasına pazarlama departmanından giren Ruthie Davis, ilk işi olan Reebok’ta çalışırken dahi asıl tutkusunun yaratma, bir şeyler üretme olduğunu fark etmiş ama o zamanlar bunu bir kariyer olarak düşünmemiş. Reebok, Ugg Australia ve Tommy Hilfiger gibi markalarla dolu başarılı bir iş hayatına sahip iken bir gün kocası sormuş, “Tommy Hilfiger için mi çalışmak istiyorsun yoksa Tommy Hilfiger olmak mı?” Yine ikinci şıkkı tercih eden Davis, böylelikle 2006 yılında kendi adını taşıyan markası altında ayakkabı ve çanta tasarımları yapmaya başlamış.


“Eğer bir şeyin düzgün yapılmasını istiyorsan, onu kendin yap” cümlesini kendine motto edinen Ruthie Davis'in ayakkabı ve çantalarını tercih eden ünlülerin sayısı oldukça fazla. Lady Gaga, Jennifer Lopez, Fergie, Beyonce, Miley Cyrus ve Penelope Cruz  gibi stilleriyle birçok kişiyi etkileyen isimler bunlardan yalnızca birkaçı.



Kadınların ne istediğini biliyorum, gibi iddialı bir cümle sarf etmiş kendisi ama katılmamak elde değil. Çünkü bu ayakkabılardan istememek namümkün.

Fotolar: Ruthie Davis Facebook sayfası

12 Mayıs 2012 Cumartesi

LIZ'SPIRATION BOARD #1


Tasarımcıların veya sanatçıların kaçamadığı, sürekli sorulan klasik bir sorudur bu: Nelerden ilham alırsınız? Kulağa ilk etapta çok klişe gibi gelebilir ama aslında önemli bir sorudur. Çünkü ilham alınan şeyler, yaratım sürecinin tamamında etkili olur.

İlham aldığımız şeyler stillerimizi de etkiler. Okuduğumuz bir kitap, gördüğümüz bir fotoğraf karesi ya da radyoda dinlediğimiz bir şarkı bize 70’lerin Charlie Girl’ü, Jane Birkin hasır çantası ya da Brigitte Bardot saçı olarak geri dönebilir. Kaçımız Oz Büyücüsü’nü izledikten sonra kırmızı pabuçlarımızı ayağımıza geçirmek istemedik ki?

Gereğinden fazla hayalci olan yapımın da etkisiyle okuduklarım, gördüklerim, dinlediklerim üzerimde normalinden iki kat daha fazla etkili olabiliyor ve pek tabii stilime de yansıyor. Ben de bu nedenle bundan sonra düzenli olarak bir ilham panosu ya da LIZ’PIRATION BOARD hazırlayayım ve paylaşayım istedim. Kim bilir, bana ilham olan şeyler belki bir başkasına da ilham olur ve onları çok daha farklı yerlere götürür. Godard’ın da dediği gibi; önemli olan nereden aldığın değil, nereye götürdüğündür.


  • Bu aralar en çok bandanalı, kırmızı rujlu, yüksek bel jean’li pin up kızlarından ilham alıyorum. Yardıma ihtiyacım olduğunda baş ucumdaki Gil Elvgren’in pin-up kızlarından oluşan kitabıma akıl danışıyorum.
  • Patti Smith, ah Patti Smith. Kendisini ve müziğini her zaman çok sevmiştim ama Just Kids adlı kitabını okuduktan sonra daha da çok sevdim. Başucu kitabım haline gelen bu kitap, zaten 60’ları ve 70’leri çok seven bendenizi derinden etkiledi. Janis Joplin gözlükleri takmak, Chelsea Otel’e taşınmak ve Patti Smith kendisine beyaz gömlek ararken yardımcı olmak istedim.
  • Cherry Blossom Girl, blogosfer camiasındaki en büyük ilham kaynağım. Tarzına, farklı şeyler denemesine rağmen hala kendisi gibi gözükebilmesine hayranım.
  • Hiç fark ettiniz mi sabah hazırlanırken dinlediğiniz müziklerin yapacağınız kıyafet seçimleri üzerindeki etkisini? Ben de bu aralar her sabah güne Chinawoman’ın Russian Ballerina’sı ile başlıyorum. Bu enerjik şarkı, yaptığım kıyafet seçimlerinin de enerjik olmasını sağlıyor.
  • Oscar Wilde demiş kendin ol diye. Bu gelmiş geçmiş en iyi stil tavsiyelerinden biri aynı zamanda. Kulağa küpe olsun.
  • Vee geçtiğimiz hafta Babylon’da gerçekleşen Chinawoman konserinden bir hatıra. Chinawoman’ın yanında sırıtan bendeniz o kadar çok Russian Ballerina dinlemesi sonucu konsere saçlarını balerin topuzu yaparak gitti. J
  • Pin-up’lardan ilham alıp da retro mayolardan ilham almamak olur mu? Kendimi bu Modcloth mayo içinde, beyaz cat eye gözlüğünü takmış bir şekilde bir sahilde hayal ediyorum. Aslında bu kare bana en çok yeniden yollara düşmem ve yeni tatil planları yapmam gerektiği konusunda ilham veriyor.

10 Mayıs 2012 Perşembe

MÜKEMMEL İKİLİ: BEYAZ ve ALTIN


Tat alma duyumuza hitap eden yemeklerde o tadı mükemmel kılacak, doruk noktasına ulaştıracak bir detay vardır. Güllacın üzerine serpilen nar taneleri gibi. Pekmeze sırnaşan tahin gibi. Bozanın refakatçisi leblebi gibi. Çünkü bazı şeyler birlikteyken daha güzeldir.

Kate Moss’un üzerine dökülen Johnny Depp sosunda, Brad Pitt ile Angelina Jolie’nin aynı kapta karıştırılmasıyla oluşan Brangelina adlı tatlıda olduğu gibi nasıl ayrı ayrı da oldukça güzel ama bir araya gelince mükemmeliyeti oluşturan çiftler varsa, altın ile beyazın beraberliği de öyle bir şey sanki.

Sienna Miller, bu ikiliyi hakkını vererek kullananlardan.

Altın, ‘küçükken hiç sevmeme, büyüdükçe ise vazgeçememe” rengi olduğundan bana büyümenin, olgunlaşmanın rengi gibi gelmiştir hep. Beyaz ise hepimizin bildiği üzere masumiyeti temsil eder. Birinin saflığı ve naifliği, diğerinin gücü, gösterişi ve zenginliği temsil ettiği bu iki rengin birlikteliği; güçlü ama kırılgan, zengin ama mütevazi bir stil doğuruyor.


Özgür Masur’un 2012 İlkbahar/Yaz Koleksiyonu, bu ikilinin birlikteliğine yapılmış bir serenat gibiydi adeta. Masumiyet adını taşıyan koleksiyonda altın ve beyazın uyumu dikkat çekiyordu.


Aynı şekilde Versace 2012 İlkbahar/Yaz Koleksiyonu, altın rengi detayları bulunan beyaz ceketler, etekler, çantalar ve elbiselerle doluydu. Beyaz ile saflık ve naiflik katılmış Versace kadını, altın rengiyle ayaklarını yere sağlam bastığını gösteriyordu.


Bize bugüne kadar hep üç beyazdan uzak durmamız gerektiği öğretildi. Ama bir beyaz var ki, onu hep yakınımızda tutmalıyız; o da altının yanındaki beyaz.

Fotolar: We Heart It, Style.com, Moda Türkiye, Chictopia

7 Mayıs 2012 Pazartesi

STYLE QUEEN: Lizard Queen Lizard Princess İken


Her gün bir dolu mail alıyorum. Blog yazmakla ilgili en sevdiğim kısım bu. Gerçekten. Kimisi bir yazımı çok beğendiğini söylüyor, kimisi bir yazımın ona bir konuda ilham verdiğini. Kimisi fikir veriyor, kimisi de fikir alıyor. Ve ben mutlu oluyorum. Beğenildiği için değil, bir şeyler paylaşıldığı için.

Maillerde en çok sorulan şeylerden birisi de kendi stilimi diğer birçok blog gibi paylaşıp paylaşmayacağım. Ben bu blog’u yazı yazmaya karşı olan tutkumdan dolayı açmıştım. Konu olarak da sevdiğim bir şeyi, yani modayı seçtim. Aslolan şey yazmaktı yani. Hal böyle olunca hiç stil blog’u olarak düşünmemiştim blog’umu. Ama konuyla ilgili o kadar çok mail geldi ki, ben de şöyle bir koltuğa uzanıp olayların en başına, başlangıcına, yani çocukluğuma gideyim ve Küçük Lizzy’nin modayla olan ilişkisi nasıl başlamış, ağaç yaşken nasıl eğilmiş birkaç fotoğraf eşliğinde göstereyim dedim. J


Evet, gördüğünüz üzere ben de küçükken sarışındım ve taa o zamanlardan tek renk giyinmenin ileride büyük bir trend olacağını fark ederek kendimce yorumlamışım. Elimdeki Tombi ise 90'larda çocuk olmanın bir simgesi.


İleride makyaj malzemelerine, kremlere, efendime söyleyeyim ojelere ve parfümlere ne kadar düşkün olacağımın sinyallerini daha minicik bir kızken evrene yollarken.


Son dönemlerde pembe ve kırmızıyı bir arada sık görüyor olabilirsiniz ama aslında bize bu iki rengin birlikte giyilemeyeceği öğretildiğinden, yıllarca ikisini birlikte kullanmaktan hep kaçınmıştık. Ama “Moda da neymiş, moda benim” diyen Küçük Lizzy, küçücük boyuna rağmen otoritelere kafa tutarak bu iki rengi birlikte kullanmaktan çekinmemiş. Buradan yetkililere sesleniyorum: Kırmızı ve pembe trendinin nasıl ortaya çıktığı konuşulduğunda benim adımı da ekleyin lütfen! Saç kesimimle ise daha o zamanlar adını dahi bilmediğim, ama ileride pek beğeneceğim Edie Sedgwick’e selam çakıyorum.


Yüksek belli her şeye ayrı bir zaafımın olacağı ve David Bowie’nin “Put on your red shoes and dance the blues” diye başlayan Let’s Dance adlı şarkısını çok seveceğim daha o zamandan belliymiş.


Maskulen ve feminenliği birbirine harmanlayarak oluşturduğum stilim ile üçüncü gözümle geleceği görüyorum sanki. Ayrıca her fotoğrafta elimde yiyecek bir şey olmasıyla da Ocean’s Eleven’daki Rusty Ryan karakteri gibiyim. Bazı kelimelerin ne anlama geldiğini dahi bilmediğimiz günler; kalori gibi, trend gibi.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...