14 Şubat 2011 Pazartesi

Kürk


The September Issue filminde 300 milyar dolarlık küresel moda endüstrisinin en önemli şahsiyeti diye bahsedilen, moda dünyasının tanrıçası Anna Wintour, “Bu kış kürk giyilebilecek mi?” sorusuna aynen şöyle cevap veriyordu: “Kürk, her zaman bir şekilde kullanılır. Ben şahsen sırtıma bir tane atacağım!” Aynı kişi, Paris’teki bir Chanel defilesine katıldığı sırada gerçek kürk karşıtı birisi tarafından yüzüne tofulu bir turta fırlatılmak suretiyle protesto edildiğinde de şu sözleri sarf etmişti: “Daha fazla kürk giyin.”

Evet, moda dünyasının İncil’i Vogue’un editörü, Tanrıça Anna Wintour böyle buyuruyor. Biz dini moda olan kullarına da dediğini yapmak düşüyor. Ve bilirsiniz; tanrılar, öyle ya da böyle, hayvan kurban etmeyi pek severler.

Gerçek kürkten bir elbiseye ya da aksesuara sahip olmak prestij, üst sosyal tabakada yer alma, zenginlik ve gösteriş gibi pek çok şeyi sembolize ediyor. Ama tüm bunların ötesinde çok daha önemli bir şeyi simgeliyor; insanoğlunun şımarıklığını. Altını çize çize, üstüne basa basa şımarıklık diyorum; çünkü bunu, vahşilik olarak adlandırmak çok da doğru olmaz. Kutup porsuğu vahşi olabilir, Afrika bufalosu vahşi olabilir, çita vahşi olabilir; insan ise tamamen şımarık bir varlık. Yoksa sahtesi gerçeğinin neredeyse aynısıyken; inatla, ısrarla gerçek kürkü tercih etmemizin sebebini nasıl açıklayabiliriz?

Bu şımarıklığımızın ve gösteriş budalalığımızın bedelini her yıl milyonlarca hayvan ödüyor, kürk çiftliklerindeki yaşam koşulları ise Nazi kamplarından farksız. Bu hayvanlardan nasıl kürk elde edildiğini, bu esnada ne gibi işkencelere maruz kaldıklarını, başta Çin olmak üzere dünyanın çok çeşitli yerlerinde bulunan bu hayvan fabrikalarının nasıl işlediğini ise burada anlatmak yersiz, yetersiz. İnternet üzerinde yapacağınız kısa bir tur, bütün sorularınızı tüm gerçekçiliğiyle yanıtlayacaktır. Ama bu cevaplara hazır olduğunuzdan şüpheliyim.

PETA gibi özverili örgütler, Stella McCartney gibi duyarlı tasarımcılar sayesinde insanlar yavaş yavaş bu konu üzerinde düşünmeye başladı. Türkiye’de ise Kürke Hayır Platformu son derece aktif olarak çalışıp, çeşitli eylemler düzenliyor. Çin Başkonsolosluğu önünde toplanıp gösteri yapıyor; “Vitrinler Kansız Olsun” sloganıyla çeşitli çıkartmalar bastırarak, mağaza ve butikleri bu çıkartmaları görünür yerlere yapıştırmaya ve mücadelelerine destek olmaya çağırıyor; “Türkiye’nin Stella McCartney’sini Arıyoruz” projesiyle Türk tasarımcılarını duyarlı olmaya davet ediyor. Ama yine de henüz yeterli değil. Çünkü başta da belirttiğim gibi; tanrılar böyle buyuruyor.

Kürkün modası hiç geçmiyor; 2011 kış trendlerinin başını yine kürk çekiyor. Dolabınızda annenizden ya da anneannenizden kalma gerçek kürkleri giyebilmeniz için moda size bir fırsat sunuyor, yenisini almanızı emrediyor. Artık fiyatları eskisi kadar fahiş olmadığından da belki alırken gerçek olup olmadığını bile anlayamayacaksınız. Ama bunları yapmadan önce bir düşünün. Çünkü bazen bir palto, sadece bir palto değildir. Üzerinize giymiş olduğunuz bir tilkidir. Bazen bir yelek sadece bir yelek değildir, üzerinize giymiş olduğunuz bir tavşan, gelincik, çinçila, hatta evinizdeki kediniz, köpeğinizdir.

Şimdi soruyorum: Bu kış kürk giyilebilecek mi? Ve kürk gerçekten bizi zengin gösteriyor mu?

*Bu yazı Size Magazine #1 için yazılmıştır.

Photo: Peta

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...