Nedir moda? Dillere pelesenk olmuş tanımıyla insanın kendine yakışanı giymesi mi? Sözlük anlamıyla değişiklik gereksinimi veya süslenme özentisiyle toplum yaşamına giren geçici yenilik, belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni mi? Paulo Coelho’nun Kazananlar Yalnızdır adlı kitabında dediği gibi ‘Ben sizin dünyanızdanım, sizinle aynı üniformayı giyiyorum, bu nedenle beni vurmayın” deme biçimi mi? İnsanları tüketime teşvik eden, hatta buna zorlayan başlıca araçlardan biri mi? Her 6 ayda bir bizlere söylenen bir yalan mı? Her sezon ne giyeceğimizi, nasıl gözükmemiz, nasıl olmamız gerektiğini bize dikte eden bir diktatör mü? Körü körüne takip ettiğimiz bir akım mı? Bir ihtiyaç mı? Yoksa Barbaros Şansal’ın da dediği gibi insanların cinsel, dinsel, fiziksel, kültürel, ekonomik ve siyasi haberleşme biçimine verilen olgunun adı mı?
Latincede oluşmayan sınır anlamına gelen modus kelimesinden türeyen moda, sadece bir giyinme kültürü olmanın ötesinde, aynı zamanda günlük hayatta kullandığımız bir sözsüz iletişim aracı, bir ifade biçimidir. Giydiklerimiz; iletişim sürecinde kullandığımız öğelerden biri, birer sembol, karakterimizin dışa vurumu ya da insanların bizi algılamasını istediğimiz şekilde kendimizi yansıtmaktır. Sözlerden önce giydiklerimizle ‘ötekilere’ mesaj yollarız. Giydiklerimiz aracılığıyla diğer insanlarla inançlarımızı, tuttuğumuz takımı, cinsel kimliklerimizi, siyasi görüşümüzü, ekonomik durumumuzu paylaşırız. Bu bağlamda moda aslında kim ve ne olduğumuzu başkalarına söylemek, ben buradayım demektir. Bir birey olarak kendimizi diğerlerinden ayırmak demek olduğu gibi, aynı zamanda kendimiz gibi olanlarla da iletişime geçmek demektir. Dünyaya kıyafetler aracılığıyla söyleyecek bir şeylerimizin olmasıdır. Bir dildir.
Bu oluşmayan sınırı oluşturan ise aslında bizim zevklerimiz, düşüncelerimiz, tercihlerimiz ve inançlarımızdır. Tuttuğumuz takımın formasını giyip, diğer bütün takımların formasını giymeyi reddetmek, kendi kendimize belirlediğimiz bir sınırı ifade eder. Yani, aslında… Öyle olmalıdır.
Ama gerçekte öyle mi? Mesela Taksim’in göbeğinde Beşiktaş’ın renkleri olan siyah-beyaz bir eşofman altı giydiğiniz için öldüresiye dövülebilirsiniz. Türbanlı olduğunuz için okulunuza alınmama tehlikesiyle karşılaşabilirsiniz. Ya da en basitinden, erkek olduğunuz için pembe renkli bir şeyi giymeden önce on defa düşünmelisiniz. Mini eteğinizle sokağa çıkarken tecavüze ortak olduğunuzu bilmelisiniz. Yani sansür sadece Youtube’da mı? Blog’ların kapatılmasında mı? Basılmamış kitapların toplatılmasında mı? Moda aynı zamanda bir ifade biçimiyse ve ifade özgürlüğümüz yoksa, giydiklerimizde ne kadar özgür olabiliriz? Ya da şöyle sorayım: Eşcinselliğin bir hastalık olarak nitelendirildiği, cinsel kimliklerimizi saklamamız gerektiğinin öğretildiği, kitapların, dergilerin yasaklandığı, düşünmenin bir suç olduğu ve ifade özgürlüğünün olmadığı bir toplumda yaşarken ne kadar kendimiz olabiliriz? Bu ‘oluşmayan’ sınırı kimler oluşturuyor, çizgilerini kimler çiziyor? Hem de bizim adımıza, bizim yerimize.
Sansür güneş gözlüğü
Siyah-beyaz fotoğraflar iyidir ama insan bazen kırmızıyı da görmek ister, maviye de ihtiyaç duyar, canı bazen sarı çeker. Bu renklerin birbiriyle karışmasıyla başka renkler çıkar ortaya, renkler çoğalır, hayat renklenir ve inanın bana turuncu, pembe ya da başka bir renk olmayı istemek suç değildir.
Hayatı renkleriyle kabul edebildiğimiz, renklerden korkmadığımız bir yer hayal ediyorum. Hayal ama, belki gerçek olur.
*Bu yazı Size Magazine #4: Sansür için yazılmıştır.
Fotolar: Buzznet, Hyperallergic, What The Cool
Fotolar: Buzznet, Hyperallergic, What The Cool
3 yorum:
Gizem’cim hayatımda bir kez 1 ay kadar yurtdışında yaşadım, onda da oluşmayan sınırı her detayda çok net gördüm. Ne yazık ki ülkemizde oluşmayan sınır daha önceden çizilmiş duvarlar arasında, onlara değmediğin teğet geçtiğin sürece sınır yokmuş gibi geliyor insana ama aslında görünmez duvarlara biraz ilerilere uzanmak isteyince insan çarpıveriyor. Moda benim için de ifade biçimi, bazen kimseyi umursamadan kendim için bu ifade şeklini kullanıyorum ama çoğu zaman o kalın duvarlar bana da değiyor ne yazık ki. Yazından çok keyif aldım canım, durup düşündüren ve insanın zihninden kolay kolay silinmeyecek bu satırlar için teşekkürler…
BeTwin Us
cnm hediyeni gördüm katılacağım hatta bayıldım:) blogunda kalıp hiç çıkmasam olmaz mııı?? :))) öpüyorum
çok iyi ifade etmişsiniz, okuması keyifli bir yazı olmuş.
Yorum Gönder