Bazılarımız şanslıdır; anne yarısı olan teyzesi tatlı, anlayışlı, çocuksu ve en önemlisi de deli doludur. Bu nedenle küçükken teyzenin evine gitmekle, Peter Pan'in peşine takılıp Neverland'e gitmek arasında neredeyse fark yoktur. Çünkü anne evinin kuralların çoğu, bu teyzenin evinde geçmez. Yemekten önce yenilmemesi gereken o yasak çikolata, bu evde yenilebilir mesela, yatağın üstünde saatlerce zıplanabilir, ya da yemek tabağındakilerin hepsi bitmeden masadan kalkılabilir. Sonra "Yatma vakti geldi!" de ne demektir? Ne zaman ki televizyon karşısında sızılır, o zaman yatma vakti geldi demektir. Hem bu evde daha az ıspanak, daha çok patates kızartması ve abur cubur çıkar insanın karşısına. Bir çocuk daha ne ister ki başka!
Aynı teyze, büyüyünce en büyük sırdaşınız ve sığınağınız haline gelir. Sigara içmeye başladığınızı ilk o öğrenir. Saçınızı boyatmaya karar verdiğinizde, annenizin itirazlarına rağmen, size o destek olur. Bayılarak dinlediğiniz o müzik grubunun konserine gidebilmeniz için babadan izin alan, hatta peşinize takılıp konsere sizinle birlikte gelen de yine odur.
Böyle bir teyzeniz hiç olmadı mı? Sorun değil; My Aunt Debbie adlı markanın yaratıcısı Debbie Serdy imdadınıza yetişebilir. Tasarımlarını, saçınızı fuşyaya boyayan, sizi elinizden tutup da ilk rock konserinize götüren o en sevdiğiniz teyzenize benzeten Debbie'nin tüm ürünleri el yapımı. Başkalarının çöp olarak nitelendirebileceği malzemeleri kullanarak birbirinden ilginç kiyafetler, broşlar, atkılar, bilezikler, küpeler, kolyeler ortaya çıkarıyor ve şöyle diyor: "Kullandığım malzeme ne kadar absürt olursa, o kadar iyi."
Bütün tasarımları birbirinden ilginç olsa da, kişisel tercihim küpelerinden yana. Elvis Presley ve John F. Kennedy-Jackie Kennedy'li olanlar ise favorim. Bakılası. Alınası. Takılası.
Fotolor: My Aunt Debbie
Fotolor: My Aunt Debbie
3 yorum:
harika!
nerden buluyorsun bu enteresan fakat bir o kadar da güzel şeyleri hiç anlamıyorum :D
bilmem, belki de onlar beni buluyordur :))
Yorum Gönder