20 Eylül 2011 Salı

GEZGİN QUEEN: İtalya= Ye, Gez, Alışveriş Yap

Ye, Dua Et, Sev’in büyük ihtimalle kitabını okumuş, filmini izlemiş ya da benim gibi her ikisini birden yapmışsınızdır. Kitabı 3 bölüme ayrılır. Kitabın adı da bu 3 bölümün adlarının birleşmesinden oluşur. “Ye” başlıklı ilk bölüm Roma’da geçer. Sorunlu bir evlilik ve boşanmanın ardından Elizabeth Gilbert, kapağı zar zor Roma’ya atar ve mükemmel pizzalara karşı koyamayarak kendini yemeye verir. Tabii bu ona yol, su ve kilo olarak geri döner, kıyafetlerine girememeye başlar ama o bunu dert etmez; çünkü mutludur.

İncecik İtalyan pizzalarının, iştah kabartıcı soslara bulanmış birbirinden lezzetli spagettilerin ve en önemlisi de bugüne kadar yemiş olduğum en güzel dondurmaların tadına varınca Elizabeth Gilbert’ı anmadan ve kendisine hak vermeden duramadım. Meşhur İtalyan sivrisinekleriyle tanışmış, kendilerinin hunharca saldırılarına maruz kalmıştık ve hava 500 dereceydi ama olsundu; dondurmalar çok güzeldi ve biz çok mutluyduk.

Elizabeth Gilbert gibi ben de bu yolculuğumu kitaplaştırmak istesem, adı muhtemelen şu olurdu: “Ye, Gez, Alışveriş Yap” Ee madem kitap yazamıyorum, ben de blog’umda paylaşayım dedim. Ve işte huzurlarınızda Ye, Gez, Alışveriş Yap.


Ye:

İtalya’da çok kısa sürede çok şey başarmaya ve görebildiğimiz kadar çok yer görmeye çalıştığımızdan dolayı, yemek eylemi bizim için daha çok yorulduğumuzda karşımıza çıkan ilk kafeye ya da restorana oturmak şeklinde gerçekleşti. Bu nedenle şu restorana gidip şunu, şu kafeye gidip şunu yiyin diyemeyeceğim. Ama birkaç ipucu verebilirim tabii ki: Ne yapın edin, bir şekilde sırf o pizzaların tadına bakabilmek için yolunuzu Napoli’den geçirin. Dünyanın en iyi pizzaları İtalyan pizzaları olabilir, ama en İyi İtalyan pizzaları da kesinlikle Napoli’de. Floransa’da ise Piazza del Mercato Centrale civarlarında Za-Za diye bir yer var ki spagettileri mutlaka tadılmalı. Biraz sıra bekleyebiliyorsunuz ama buna kesinlikle değiyor.

Sonrasında ise kendinizi benim gibi dondurmalara verin. Yeşil elmalı, tarçınlı çikolatalı, yoğurtlu, beyaz çikolatalı, tiramisulu gibi envayi çeşidi bulunan dondurmalardan bol bol tüketin.

Piazza Navona

Gez:

Roma: Roma’nın neresine baksanız tarihi eser, hangi sokağına sapsanız orada harika bir mimari yapı. Bu nedenle aslında Roma’da yapılabilecek en güzel şey, sokaklarda amaçsızca yürümek. Kaybolmak, kayboldukça harika yerler keşfetmek. Lakin az zaman varsa ve nokta atışları yapmak gerekiyorsa, o zaman bence mutlaka görülmesi gereken yerler şunlar: Ölümcül gladyatör ve vahşi hayvan dövüşlerinin yapıldığı Collosseo, pek tabii ki Vatikan ve Vatikan müzeleri (özellikle de Raffaello Odaları ve Sistina Şapeli), Pantheon, lüks ve sürekli hareketli kafelerle çevrili Piazza Navona (buradaki Barok tarzındaki çeşmelerden gözünüzü ayıramayacaksınız) ve de Piazza del Popolo. Ama en çok nereyi sevdin derseniz, cevabım hazır: Piazza di Spagna ve İspanyol Merdivenleri. Bir de Fontana di Trevi (Aşk Çeşmesi) var ki, buraya gittiğinizde çeşmeye paranızı atıp aşkınızı dilemeyi unutmayın.


Ponte dei Sospiri

Venedik: Bir şehri sevebilmem için üç şey yeterli; daracık sokaklar, harika binalar ve her yerin yürüme mesafesinde olması. Buna Avrupa’da başka hiçbir yerde rastlanamayacak olan kendine özgü atmosferi de eklenince, Venedik kesinlikle İtalya’daki en sevdiğim yerlerden biri oldu. Kara taşıtlarının hiçbirisinin olmadığı, ulaşımın deniz otobüsleriyle yapıldığı, buram buram romantizm kokan bu şehre geldiğinizde Rialto Köprüsü’nü, Büyük Kanal’ı, Piazza San Marco’yu, San Polo’yu, Palazzo Ducale’yi ve Casanova’nın fantastik bir şekilde kaçtığı Piombi Hapishanesi’ni muhakkak ziyaret edin. Artık çevresi reklamlarla bezeli olduğu için pek anlaşılmasa da zamanında hüzün ve romantizm ile dolup taşan Ponte dei Sospiri’yi, yani İç Çekişler Köprüsü’nü de görmeden Venedik’i terk etmeyin. Sarayla zindanları bağlayan bu köprüden eskiden tutukluları geçirirlermiş. Bu köprüdeki pencerelerden gözüken Venedik manzarası, tutukluların gördüğü son manzara olurmuş. Yani özgürlüklerine, arkada bıraktıkları kişilere, aşklarına bir nevi burada veda ederlermiş. Bu nedenle 1602’de inşa edilen köprüye, çok sonraları İngiliz şair Lord Byron tarafından İç Çekişler Köprüsü adı verilmiş ve o zamandan beri de bu şekilde anılmaya başlamış.

Geriye kalan zamanınızı ise Venedik’te girebildiğiniz her sokak arasına girerek değerlendirin. Yalnızca turistlerin rağbet ettiği gondollora binip şehir turu yapmak istiyorsanız da muhakkak pazarlık yapın. 120 euro’dan fiyatı açıp 70 euro’ya kadar indirebiliyorlar.

Benim olur musun?

Napoli: Napoli, sırf pizzalarının tadına bakabilmek için uğradığımız bir yerdi. Bu nedenle sadecede yarım gün geçirdik. Ama gelmişken şehri şöyle bir turlamayı, Duomo’yu, Castel Nuovo’yu, Quartieri Spagnoli’yi, Palazzo Reale’yi görmeyi ihmal etmedik. Pizzalarının ne kadar harika olduğunu söylemiş miydim?

Pisa ve Siena: Siena da Pisa da Floransa’dan trenle bir saat uzaklıkta ve günübirlik gidilebilecek yerler. Pisa’ya malum, her turist gibi biz de Pisa Kulesi’ni görmeye gittik. Zaten burada görülmesi gereken yerlerin başında gelen Duomo, Pisa Kulesi ve Vaftizhane;  Compo dei Mirocoli çevresinde toplandığı için çok kısa sürede gezebiliyorsunuz. Yalnız Pisa Kulesi’ne çıkmak isterseniz biraz beklemeniz gerekebiliyor. Siena ise bence Pisa’ya kıyasla çok daha güzel ve şirin bir yer. Yine dar sokaklardan oluşan küçük bir yer olması nedeniyle kendisini daha çok sevdim. Şehir içinde 1-2 saat turlamak Duomo’yu, Palazzo Pubblico’yu, Palazzo Piccolomini’yi görmeye yetiyor da artıyor bile. Buraya aslında Palio Festivali zamanında gelmeli ve gelmişken de şarapları mutlaka tadılmalı.

Parco Sempione

Milano: İtalya’da hangi şehre gitseniz karşınıza bir Duomo çıkıyor. Milano’nun da en hareketli kısmı burası. Ayrıca tüm markalar, alışveriş merkezleri bu Duomo’nun çevresinde toplanmış. Modanın ve aynı zamanda İtalya’nın finans merkezi olan Milano, bana kalırsa turistik bir geziden ziyade, alışveriş için tercih edilebilecek bir şehir. Ama görülecek çok güzel yerler de yok değil. Hayatımda gördüğüm en güzel parklardan birini (Parco Sempione) Milano’da gördüm diyebilirim. Sırf bunun için bile gidilmeye değer aslında. Santa Maria delle Grazie’de bulunan Leonardo da Vinci’nin Son Akşam Yemeği’ni de görmek istedik ama bazı yerlere girebilmek için çok önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Bu nedenle gidilmek istenilen yerlerin prosedürlerini seyahate çıkmadan önce araştırmakta fayda var. Bunların dışında Galleria Vittorio Emanuele II ve çeşitli müzeler ziyaret edilebilecek yerler arasında.


Floransa: En güzelini en sona sakladım. Floransa sokaklarında gezinirken içimden “Beni bırakın, beni bırakın, beni bırakın bu cadelerde” şarkısını mırıldandığımı hatırlıyorum. Foloransa açık hava bir müze gibi; her yer sanat eseri, her yerde hayranlık uyandıracak bir şey var. İtalya’ya dair en çok, burada geçirdiğim günleri özlüyorum.

Floransa’da görülecek çok şey var. Öncelikle isteseniz de istemeseniz de ilk olarak devasal ve heybetli Duomo’yu göreceksiniz. Kendisini görmezlikten gelmek gibi bir şansınız yok. İtalya’nın en önemli sanat koleksiyonuna sahiplik yapan Uffizi’ye bir girdiğinizde uzun bir süre çıkamayacaksınız. Akşamları dondurmanızı alıp Palazzo Vecchio’ya gidecek ve burada müzik yapan harika bir sokak müzisyenini dinleyeceksiniz. Bütün şehri ayaklarınızın altına seren Piazzale Michelangelo’ya gidip Floransa’yı bir de en tepeden seyredeceksiniz. Galleria dell’Accademia’ya Michelangelo’nun meşhur Davud’unu görmeye gideceksiniz. Hep hareketli ve kalabalık olan Ponte Vecchio’dan geçecek, Piazza Pitti’ye gelecek, buradaki Galleria del Costume di Palazzo Pitti’yi ziyaret edecek ve içerideki tüm kıyafetlere hayran kalacaksınız. (Daha önce burada detaylı olarak yazmıştım.) Yani kısacası tam bir carpe diem hayatı süreceksiniz.


Alışveriş Yap:

İtalya evet, modanın merkezlerinden biri; lakin Prada, Miu Miu, Chanel gibi dev markalardan alışveriş yapmayacaksanız, daha hesaplı bir alışveriş peşindeyseniz çok fazla bir şey bulamayabiliyorsunuz. İtalya gerçekten de giyim konusunda anlamsız pahalı, bu nedenle canım Paris’imi büyük bir özlemle anmadım değil. Bir ikinci el ve vintage delisi olan bendeniz, her zamanki gibi bulunduğu şehirlerdeki vintage butiklerini hemen defterine not etti, kaybola kaybola bir şekilde onları bulmayı başardı, büyük bir heyecanla kapılarını çaldı ama gördüğü fiyatlar karşısında sükut-u hayale uğradı ve elleri boş, kalbi kırık bir şekilde butiklerden ayrıldı.

Ama hiçbir şey alışveriş yapmak isteyen bir kadını durduramaz. Bütün bu zor koşullara rağmen bolca takı, bir çift ayakkabı ve birkaç parça kıyafetle dönmeyi başarabildim. Tabii bir de paket paket makarna getirdim. :)

Kısacası İtalya çok güzeldi ve ben çok eğlendim.

Fotolar: Gizem Dalyan

3 yorum:

Bir Alışverişkoliğin İtirafları dedi ki...

Bakarken çok özendim, İtalya masal gibi, yemekleriyle, meydanlarıyla, sen de çok güzel anlatmışsın:)

http://bir-alisveriskoligin-itiraflari.blogspot.com/

The Lizard Queen dedi ki...

gercekten de cok guzel bir ulke. mutlaka gidilip gorulmeli. begenmene cok sevindim. :)

ESRA dedi ki...

çok güzel fotolar çekmişsin çok keyif aldım bakarken bende önümüzdeki ay gitmeyi düşünüyorum güzel fikir oldu;)takibindeyim...
http://editorist1783.blogspot.com/

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...