17 Haziran 2010 Perşembe

Mona Lisa Gülüşlü Yunuslar



Ben küçükken, çok küçükken, 6 bilemedin 7 yaşlarındayken, reenkarnasyon kelimesiyle ilk tanıştığımda, bundan önceki hayatımı bir yunus olarak geçirdiğime inanıyordum. Bununla da gurur duyarak evin içinde geziniyordum. Yunuslara dair ne varsa izliyor, her şeyi topluyordum. Ev yunuslu kolyelerden, bileziklerden, çerçevelerden geçilmiyordu. 90'lı yıllarda yeniden çekilen Flipper dizisi en sevdiğim diziydi. Orta hazırlıkta ingilizce öğrenirken, haftasonu hocanın ödev olarak verdiği kompozisyonlarımın başlıca konusu da yunuslardı. Konunun ne olduğu çok da önemli değildi aslında. En sevdiğin hayvan nedir de olabilirdi, en iyi arkadaşın kim de. Ben oturur yunusları anlatırdım, habire.

Yine küçükken, annemin beni fokların ve yunusların gösteri yaptığı bir şova götürdüğü gün, o yunusları karşımda canlı canlı gördüğüm an, en mutlu olduğum andı. Hele ayrılırken bir yunusun başına dokunmanın, onu sevmenin verdiği mutluluğu inan, tarif etmek olanaksızdı.

16 yaşındayken piercing yaptırdığımda, ilk piercing'imin üzerinde de pek tabii yunus vardı; kendimi bildim bileli en büyük hayalim bir yunusla yüzmek, ona sarılmaktı.

O zamanlar ulaşılması bana oldukça zor gözüken bu hayal, artık o kadar da zor değil. Dünyanın her yerinde olan sayısız su parklarından birine gidip, bir yunusla yüzebiliyorsunuz. Biletix'ten bile 150 YTL karşılığında satın alabileceğiniz biletlerle bu imkana sahip olabiliyorsunuz. Ama işin aslı nasıl, bunu biliyor musunuz?

2 gün önce izlediğim The Cove filmi, bu milyonlarca dolarlık sektörün arkasında nelerin yattığını anlatıyor. Sırf biz çocuklarımızı ellerinden tutup götürelim, iki alkışlayalım, iki yüzelim, 3-5 kare fotoğraf çektirelim, bütün şımarıklığımızla "Ay ne şirin!" diyebilelim diye bu hayvanların nelere katlanmak zorunda kaldığını dile getiriyor. Doğanın vergisi mutlak gülüşlerinin altında, o Mona Lisa gülüşlerinin ardında ne acılara katlandıklarını resmediyor.

Filmde bir yandan da 60'lı yıllarda çekilen Flipper dizisi için 5 tane dişi yunusu kendi elleriyle yakalayan ve onları eğiten Ric O'Barry'nin günah çıkarışına şahit oluyorsunuz. Bu 5 yunustan Kathy adlı olanının bir gün kendisine doğru yüzdüğünü, gözlerinin içine baktığını, son nefesini alarak ve bir daha nefes almamayı seçerek nasıl intihar ettiğini dinliyorsunuz. Burada özellikle intihar kelimesinin altını çiziyor Ric O'Barry; yunusların bizler gibi bilinçsizce nefes almadığını, her nefeslerinin bilinçli bir çabanın ürünü olduğunu ve istedikleri takdirde bir daha nefes almamayı seçebileceklerini dile getiriyor. İşte o gün artık bunu daha fazla yapamayacağını anlıyor; çalıştığı havuzdaki tüm yunusları serbest bırakıyor, böylece sayısız kere tutuklanmasının ilki gerçekleşiyor ve iç burkan bir şekilde, o dönemler için şu sözleri söylüyor: " Hayatımın 10 senesini bu sektörün gelişimi için harcadım. 35 senedir ise yok etmeye çalışıyorum. Çok iyi paralar kazandığım o dönemlerde, her sene Porsche'mi yeniliyordum. Şimdiki aklım olsa bütün su parklarını satın alır ve bu sektöre bir son verirdim."

Film Japonya'nın Taiji kasabasında, ulusal park kisvesi altında, her tarafında "Tehlikeli!" veya "Girilmesi Yasak!" diye yazan, tellerle çevrili gizli koyunda yaşananları konu alıyor. Yunusların nasıl yakalandığını, dünyanın her yerinden gelen eğitmenlerin yunusları nasıl seçtiklerini, seçilmeyenlerinin ise yunus eti için nasıl canice öldürüldüğünü, koyun kana bulanmış kıpkırmızı halini, gizli kameralarla kaydettikleri görüntülerle ekranlara taşıyor. Burası dünyadaki tüm su parklarına yunus sağlayan en büyük tedarikçilerden biri. Yani muhtemelen beraber yüzdüğünüz, fotoğraf çektirerek Facebook profil resminiz haline getirdiğiniz o yunuslar buradan getiriliyor. Her yıl burada, bu küçücük koyda, eylül ve mart ayları arasında 23.000 yunus öldürülüyor! Japonlar ise durumdan bihaber; değil burada böyle bir katliamın yapıldığını, içinde fazla miktarda cıva bulunması nedeniyle tüketilmesi de oldukça zararlı olan yunus eti yediğini bile bilmiyor!

Bir yunusun yüzündeki gülümseme doğadaki en aldatıcı yanılgı olabiliyor bazen. Çünkü su parklarında, esaret altında tutulan o yunuslar depresyona giriyor, stresten ülser oluyor, sürekli ilaç kullanmak durumunda kalıyorlar. En hassas noktaları ses; siz çığlık çığlığa "ne tatlı, ne şirin" diye bağırıp var gücünüzle alkışlarken, onlar buna dayanamayıp, bunalıma girip, intiharın eşiğine gelebiliyorlar.

Bu filmi izlerken belki bazılarınız Ric O'Barry'i klasik bir Amerikalı stereotipi olarak görecek; kötü Japonlara karşı dünyayı kurtarmaya çalışan bir Amerikalı. İşin aslı öyle değil aslında. Çünkü siz her bir yunusla yüzmeye gidişinizde, her onların top çevirişini alkışladığınızda buna katkı sağlıyor, buna neden oluyorsunuz.

Tıpkı Ric O'Barry'nin de filmde dediği gibi; bu küçücük koyda olanları bile çözemezsek, dünyadaki büyük sorunları nasıl çözeceğiz?


Foto: sadecegir.com

4 yorum:

Pembe-askı dedi ki...

Post'unu görünce indirmeye ve izlemeye karar verdim daha önce duymuş olduğum bir film değildi. Tıpkı bende senin gibi bir yunus delisiydim küçükken. Hala da öyleyim canlılara karşı doğaya karşı hepimizin ilgisi vardır. Fakat ben çok etkilenirim her olaydan. Bu filmi izlememde beni inanılmaz etkiledi. Bunu söylüyorum çünkü ben bu filmi izlerken abim yanıma geldi ve Cove'u mu izliyorsun dedi. Bende de vardı neden indirdin dedi ve gitti. Yani herkes benim kadar çok etkilenmiyor onu söylemeye çalışıyorum. Böyle konularda sessiz ve umursamaz olabiliyor bazı insanlar bense tam tersi. Bende yunuslar yaşasın, tıpkı Flipper'ın dizi de yaptığı gibi hareketler yapsın, gülsün, bizlerle yüzsün, oyun oynasın bende göreyim isterdim. Yıllardır akvaryumlara gidip balıkları görmeyi, yunus havuzlarında onlarla vakit geçirmeyi istemişimdir. Tıpkı filmde ki gibi parmağımı onlara oturduğum yerden uzatıp "Baksana nasıl yüzüyor" "Tanrım yaptığı hareketi gördün mü?" demeyi istemişimdir. Nedenini bilmediğim bir sebepten dolayı hiç gitmedim. Gitmemem de gerekiyormuş öğrendim. Ki birkaç yıl içerisinde açılan bunca akvaryum ve yunus gösteri merkezlerine rağmen. Avrupa'nın en büyüğü bizde diye övündüğümüz akvaryumlardan bahsediyorum. Dolphinarium ve Turkuazoo'dan. Bu filmi de izlerken içten içe destek verdiğim internet eylemcisi olduğum Greenpeace'i düşündüm. Tam düşünmeye başladığım anda Ric O'Barry bana cevabımı verdi. Birkaç eylem örgüt ismini sayarak "onlar neredeler?" dedi. Geçenlerde Orkinos balıklarıyla alakalı bir eyleme oy vermiştim. Fakat böyle büyük bir katliam var ve onlar ortada yoksa burada bir sorun var demektir. Aslında dünyada olan bitene o kadar gözlerimizi kapamışız ve herşey bizden o kadar çok saklanıyor ki, ne yediğimizi, ne içtiğimizi bile bilmez bir hale geldik. Benim bu filmi izlememe sebep olduğun için teşekkür ederim. Filmi izlerken gerçekten hayatımda izlediğim en korkunç filmi izlediğimi düşünerek ellerimle gözlerimi ve kulaklarımı kapamaya çalıştım. Ve ben bunu yaparken, bu katliamı yapan balıkçı dediğimiz kendilerini gerçeğe kapatmış kör insanlar kahkahalarla gülüyorlardı. Aslında ne kadar da cani olduğumuzu bir kere daha görmüş oluyoruz bu filmi izlersek. Bir daha et yiyebileceğimi sanmıyorum. Tekrar teşekkür ederim Lizard beni uyandırdığın ve bu filmi önerdiğin için.

Stardust Memories dedi ki...

Gecen hafta izledim ben de. Yunuslar hakkında çok fazla şey bilmiyordum sayesinde hem çok mutlu oldum bazı sahnelerde hem de ağladım. Yazılıcakların hepsini nerdeyse yazmışsın zaten bizim 1 saatlik mutluluklarımızda onlar en büyük bunalımları yaşıyorlardı, kilometrelerce yüzmeleri gerekirken kücücük bir havuzda tıkılıp kalıyorlardı ve vahsice öldürülüyorlardı. Çok icim acıdı çok..

Sevinc dedi ki...

evet ben de bi yorum yazmaya karar verdim lizard,özellikle bugün gördüğüm trendometrenin retweet yaptığı Türkiye'deki bi tatilköyünde acı çeken yunusları görünce..
6-7 ay öncesinde Pazar Sabah'ta okumuştum böyle bi yazıydı yine yunusların gözlerinin içine bakın diyordu;ağlıyorlar aslında onlar!diye..sonra da The Cove filmi ile ilgili haberleri gördüm televizyonda(KanalD haberdi yanlış hatırlamıyorsam)..Aslında Japonların da bihaber olduklarını düşünmüyorum çünkü haberde yunus kelimesi geçtiği andan itibaren Japonların yüzü ekşiyor ya da kameraya saldırıyorlardı.
benim de taa küçüklüğümden yunuslarla yüzme hayali vardı,Kenan Doğulu'nun da klibindeki mutluluğu görünce kesin karar verdim.

sonuç olarak yüzmedim yunuslarla;ve çok mutluyum!iyi ki yüzmemişim!
herkes bu filmi izler umarımm..biraz uzattım sanırım,tutamadım kendimi.

Unknown dedi ki...

Ben de hep onlara yakın olmayı hayal etmiştim, sonra öğrendim ki onlar hiç mutlu değilmiş :( Cove'u izleyemedim bile çünkü daha once yunus avıyla ilgili kısa bir film izlemiştim ve daha fazlasına dayanabileceğimi sanmıyorum :((

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...