28 Ekim 2010 Perşembe

KAŞİF QUEEN: Yeme de Parmağına Tak.


Bazen yemeye kıyamadığın şeyler olur hani. “Yeme de yanında yat.” dersin, “Bu yenmelik değil, saklamalık!” dersin, “Buna nasıl kıyılır kiii!” dersin. İşte SouZouCreations markasının yaratıcısı Sofia da vakt-i zamanında bu cümleleri oldukça sarf etmiş olacak ki, sonunda yemeye kıyamadığı şeyleri parmağına yüzük yapıp takmaya karar vermiş.

Aslen Kanadalı olan Sofia bir Japon ile evli ve 10 senedir Japonya’da yaşıyor. Japonların “kawaii” dediği; üzerinde Hello Kitty, Pokemon gibi karakterlerin bulunduğu şirin ötesi şeylere ne kadar meraklı olduğunu hepimiz zaten biliyoruz. Sofia da uzun yıllar Japonya’da yaşayınca bu kültürden oldukça etkileniyor ve sonuç olarak ortaya bu “kawaii” yüzükler çıkıyor, yemeye kıyamadıklarımızı parmaklarımıza taşıyor.

25 Ekim 2010 Pazartesi

HEDİYE: Didem’in İzi’nden Halloween'e Özel


İstedim. Hep istedim. Şöyle güzel bir Halloween partisine iddialı bir kostüm ile katılıp herkesin dikkatini çekebilmeyi hep istedim. Ama vampir olacak kadar klişe, Betty Boop olacak kadar seksi, Supergirl olacak kadar sıkıcı değildim. Peki neydim?

Halloween’e günler kala hadi şöyle bir şey yapalım: Siz bana bu Halloween için kostüm fikirleri verin; ben de size Didem’in İzi markasının yaratıcısı, çok sevdiğim Didem Aras’ın Halloween’e özel, dahası bu blog’a özel tasarladığı balkabağı şeklindeki broşu kazanma şansını.

Kazanmanız için yapmanız gerekenler:

  • Aşağıya Halloween’de ne giyilebileceği, ne olunabileceği konusunda  bir yorum bırakmak. Mail adresinizi de eklemeyi unutmamak.
  • Twitter’dan bu yarışmanın duyurusunu yapmak, bu yazının linkini vermek ve tweet’in sonuna @gizemdalyan’ı eklemeyi ihmal etmemek. Böylece ben de Twitter’a yazdığınızı görebileyim.

Ayrıca Didem’in İzi’nden giderek internet sitesini de incelemeyi unutmayın:

* Kazanan kişi random.org üzerinden belirlenecek ve 31 Ekim tarihinde bu yazının altına eklenecektir.

Kazanan:Nyuu

24 Ekim 2010 Pazar

SHOE QUEEN: Babetin ve Babetçilerin Dostu


Ne zaman fırsatını bulsam kendimi topuklu ayakkabılara bakarken ya da alırken yakalıyorum. İhtiyacım olmadığını bile bile, sürekli, çeşitli internet sitelerinin “high heels” kategorisinde geziniyorum. Oysa düşününce geçtiğimiz yazı Forever21 leopar desenli babetlerimi ayağımda parçalayarak geçirdim ben. Sonra Avrupa sokaklarını ModCloth’tan aldığım gri babetlerimle arşınladım.

Sanırım dürüst olmak gerek; konu topuklu ayakkabılar ise tam bir koleksiyonerim, ama babetlerle daha istikrarlı bir ilişki içerisindeyim. Hem zaman içinde, tecrübe ile, topuklu ayakkabı giyildiği zamanlarda çantaya bir çift babet atmak gerektiğini de öğrendim.

Evet, babetler topuklu ayakkabıların yanında üvey evlat gibi kalıyor. Ama topuklu ayakkabıların kahrını, şımarıklığını hep onlar çekiyor.

Şimdilerdeyse babetlere yapılan bu haksızlığı fark etmiş olan yepyeni bir online alışveriş sitesi var. Babetim adlı bu site, aynı zamanda Türkiye’nin ilk online babet dükkanı olma özelliği taşıyor. Bir göz atmakta fayda var. Hem “yüksek topuklular” şeklinde bir kategori bulunmadığından kafalar da karışmıyor, göz başka yerlere de kaymıyor.


22 Ekim 2010 Cuma

SHOE QUEEN: Yağmur ve Ben

İtiraf ediyorum; ben gerçekten de yağmurun o çıkarcı, kötü kalpli, ikiyüzlü arkadaşıyım. Evde oturup kahvemi içerken “İyi ki varsın!” diyorum. Saçlarım fönlü sokaklarda dolaşırken, alenen herkesin içinde, ağzıma gelen her küfürü sıralıyor, onu rezil ediyorum.  Sonra Runaway Train şarkısını dinlerken hep yağmur gelsin de, Singing in The Rain filmindeki Gene Kelly gibi altında dans edelim istiyorum. Ama haber vermeden gelen, seni hazırlıksız yakalayan yağmura da bir o kadar gıcık oluyorum.

Bir de ayrılıklarda, kavgalarda, kötü günlerin sonunda o eve doğru olan dönüş yolunda da hep yağmur yanımda olsun istiyorum. İlk randevuda, ilk iş gününde, tatilde, özel bir davette ise bir o kadar uzak. Filmlerde de bize böyle öğretilmedi mi? Yani anlayacağınız ben onu hep kötü gün dostu belliyorum.

Üstelik biliyor musunuz; dışarı çıkmak istemediğim günlerde de onu bahane olarak kullanıyor, bütün yalanlarıma ortak ediyor, hatta günah keçisi ilan ediyorum!

Karar verdim; bu sene iyi bir arkadaş olacağım. Onu çıkarlarıma alet etmeyecek, olduğu gibi kabul edecek, habersiz çıkıp geldiğinde suratımı asmayacağım. Hem de onu Hunter’larla, çirkin Ugg’larla değil; bu kış ona en çok yakışacağını düşündüğüm Chooka’larla kucaklayacağım.

Fotolar: Chooka Boots

20 Ekim 2010 Çarşamba

Eğer Hala...

“Eğer hala hayal edebiliyorsan, gökyüzüne her baktığında Küçük Prens geliyorsa aklına, bir yerlerde orman yangını haberi duyduğunda Pinokyo aklına düşüp için sızlıyorsa, soğuk ve karlı yılbaşı gecelerinde Kibritçi Kız için birkaç damla gözyaşı süzülüyorsa gözlerinden, Pollyanna ile tebessüm edebiliyorsan, hala masallar ilgilendiriyorsa seni, şu büyüklerin dünyasına ermiyorsa aklın bir türlü, Alice ile çalılarda yuvarlanıyor ve hayvanların konuştuğuna inanıyorsan, şanslısın sen!”

- Marilyn Monroe ile Yaşanmamış Anılar, Funda Mara

Vogue İngiltere Ekim 2010 "The Dreamer"
Fotoğrafçı: Laura Sciacovelli, Model: Anna Jagodzinska, Styling: Charlotte Stockdale



Fotolar: Fashion Gone Rouge

18 Ekim 2010 Pazartesi

Platonik Aşk: Rachel Gilbert Ivana Ruffled Raw-Silk Gown


Bu Rachel Gilbert elbise ile karşılaşmam aşağı yukarı bir hafta önceye denk geliyor. Öylesine bir beğeni sanıp başlarda umursamadım, gelip geçici bir şey sandım.  Çünkü o bana göre biraz fazla şirin, fazla romantikti sanki. Birkaç defa daha aynı ortama gelince anladım; ben ona resmen aşıktım.

Şarkımız: Nil Karaibrahimgil - Resmen Aşığım

15 Ekim 2010 Cuma

Bavullar Çıplak Kalmasın.


Günümüzün bavulları her ne kadar çekçekli olması ve içerisinde birçok göz bulundurmasıyla daha işlevsel olsa da eski bavullar daha bir karizmatik, daha bir karakterlidir sanki. Filmlerde bile kadın sevgilisini ve beraber yaşadıkları evi terk ederken bu eski tip, tokalı bavul ile ayrılır evden. Terk edilmiş sevgili hüzünle arkasından bakarken döner merdiveni elinde bu bavulla iner. Çünkü bu bavulun bir duruşu, bir karizması vardır. O merdivenin başına gelen kadının önce bavulun çekçeğini indirdiğini, sonra onu yana yatırdığını ve yandaki sapından kaldırmaya çalışarak o merdiveni indiğini bir düşünsenize; hiç sanatsal değil. Film bir kara mizah ise belki, ama bir dramda asla.

Sahip olduğumuz bu fonksiyonel ama sıkıcı, bir miktar da karaktersiz olan bavullarımızı The Cheeky’nin üretmiş olduğu bavul çıkartmalarıyla artık en azından eğlenceli ve oldukça dikkat çekici bir hale getirmek mümkün. İçlerinde havaalanında sorun çıkartabilecek kadar iddialı olanları olsa da bütün gözler bavulunuz üzerinde olacak, asla bir başkasınınki ile karışmayacak; orası kesin.

13 Ekim 2010 Çarşamba

4N 4Plan


Ne? Fashion@EYE Vintage Güneş Gözlükleri Sergisi. Daha önce Hakan San’ın Asmalımescit’teki 11’de eşsiz vintage gözlükleri sergilediği etkinliğini burada yazmıştım. Şimdilerdeyse kendisi kaçıranlara ikinci bir şans tanıyor.
Nerede? Que Tal Tapas Bar. Adres: Tünel İlk Belediye Cad. No:5/A Beyoğlu
Ne Zaman? 15 Ekim Cuma, 12:00-19:00 arası
Neden? Ne varsa eskilerde var da ondan.
 

Ne? Manuel Reina. Flamenko dansının önde gelen temsilcilerinden olan ünlü dansçı, bizleri danstan dört köşe etmeye hazırlanıyor.
Nerede? Ghetto İstanbul
Ne Zaman? 13 Ekim Çarşamda, 22:00
Neden? Hem dansa doyacaksınız hem de Spainair sponsorluğunda gerçekleşecek olan etkinlikte Barselona’ya çift kişilik gidiş-dönüş uçak bileti kazama şansı yakalayacaksınız.


Ne? Fashion Forward: Hüseyin Çağlayan’dan Film Seçkisi. İstanbul Modern’deki sergisi bitmeden önce sevdiği moda filmlerini de paylaşmak isteyen ünlü tasarımcı, seçtiği 5 filmi moda ve sinemaseverlerle buluşturuyor. Gösterilecek filmler ise "Yoldaş Modası", "Şahane Macera", "Nasıl Görünüyorum", "Siz Kimsiniz, Polly Maggoo?" ve "Paris Yanıyor".
Nerede? İstanbul Modern
Ne Zaman? 14-21 Ekim tarihleri arası.
Neden? Hüseyin Çağlayan. Moda. Sinema. Daha ne olsun?


Ne? Megunica Film Gösterimi. Streetart Festival İstanbul kapsamında İtalyan yönetmen Lorenzo Fonda’nın çektiği Megunica adlı belgesel filmi ücretsiz olarak izleyebileceğiz.
Nerede? Kumbaracı 50. Adres: Kumbaracı Yokuşu No:50
Ne Zaman? 14 Ekim Perşembe, 20:30-22:00
Neden? Nedenini merak edenler buradan filmin tanıtımını izleyebilirler.

Fotolar: Fashion@EYE, Ghetto, Trendus, Megunica

11 Ekim 2010 Pazartesi

BEAUTY QUEEN: Yaşasın Kötülük!


Ben hep filmlerdeki, masallardaki kötü karakterleri daha çekici buldum. Hep Joker’i Batman’den, Darth Vader’ı Luke Skywalker’dan daha çok sevdim. Beverly Hills Teens’deki Bianca’yı hep Larke’dan daha eğlenceli buldum. Tweety’e değil ama hep Sylvester’a üzüldüm.

Bu nedenle Mac Cosmetics’in Venomous Villians adını verdiği; Pamuk Prenses’in üvey annesi “Evil Queen”, Uyuyan Güzel’in kötü kalpli büyücüsü “Maleficent”, 101 Dalmaçyalı’nın korkulu rüyası “Cruella de Vil” ve Kurbağa Prens’teki “Facilier” gibi kötü karakterlerden oluşan son koleksiyonunu da çok sevdim.

Bence Maleficent'ın mor ruju Cruella de Vil'in koyu kırmızı rujuyla yaraşır. Ama her halükarda bu kış kötülük kazanır.


9 Ekim 2010 Cumartesi

Çağla Mı Defter Mi?


Ben yazarım, kendimi bildim bileli. Bulduğum küçük not kağıtlarına, defterlerin arkasına,  post-it’lere, bu blog’a… Hoşuma giden her şeyi, aklıma geleni,  unutmak istemediğimi, yapacaklarımı, yapmayacaklarımı yazarım. Canım sıkkın olduğunda, neşeli olduğumda, içimi dökmek istediğimde, sebepli sebepsiz yazarım. Filmde hoşuma giden bir repliği, kitaptaki bir cümleyi, beğendiğim bir dörtlüğü, gazetedeki ilgimi çeken bir yazıyı; üşenmem, yazarım.

Üniversite yıllarında bırakmış olsam da ilkokul birinci sınıftan beri tuttuğum günlüklerim var, üst üste koysan benden uzunlar. İzlediğim bir diziyi yazmışım, okuldaki hocayı yazmışım, yerde öylesine bulduğum, ilgimi çeken bir düğmeyi yazmışım. Şimdi bakınca o günlüklere daha kolay anlıyorum; maksat önemli olan şeylerin kaydını tutmak değilmiş meğer, önemli olan sadece yazmakmış, yazıp rahatlamakmış.

Bu yüzden defterler, ajandalar çok önemli benim için. İlkokuldayken cebimdeki parayla yemek yemeyip okulun kapısının önündeki amcalardan defter alırdım, olur da artarsa kalanıyla da çağla. Hatıra defteri, günlük defteri, şiir defteri, not defteri… Hepsi ayrı ayrı, hepsi hazine gibi…

Bunları yazıyorum, yazıyorum ki 2 gün önce internette dolaşırken gördüğüm Hong Kong'lu Daycraft markasının defter ve ajandalarını gördüğümdeki halet-i ruhiyemi daha iyi anlayasınız. Hepsi o kadar güzeller ki seçemedim, hepsi benim olsun istedim, hepsini alsam çağlaya da param kalır mı dedim. Olsun, bugün de çağla yemeyiverelim.

Fotolar: Daycraft
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...