29 Nisan 2010 Perşembe

HEDİYE: Think Amsterdam! Etkinliğine Davetiye Var!



Önümüzdeki ay yani 8 Mayıs'ta Amsterdam'ı Amsterdam'ca düşünüyoruz. Hollanda Konsolosluğu'nun da desteğiyle bir araya gelen genç tasarımcılar ve sanatçılar Amsterdam'ı düşünüp Amsterdam'ın kendilerine hissettirdiklerini somutlaştırarak ortaya çıkardığı işleri Ghetto'da sergileyecek. Bu bağlamda resim ve fotoğraflar sergilenecek, Fatoş İlhan(Visual-ist), Bahar Kanık-Ayçin Aydoğan (Oyee Design), Sevil Kaynak gibi genç isimlerin oluşturduğu karma bir defile gerçekleşecek. Bununla da kalmayacak, ev sahipliğini Çağlar Sür ve Le Cool'dan çok iyi bildiğimiz Sarp Dakni'nin yaptığı bu organizasyonun ilerleyen saatlerinde Kraak & Smaak setleriyle katılımcıları coşturacak. Kapılarını 21:00 itibariyle açacak olan Ghetto'da defile ise 22:30'da başlayacak.

Ayrıca KML Hava Yolları'nı da arkasına alan organizasyonda 2 kişiye Amsterdam uçak bileti hediye edilecek!

Bana da 3 çifte davetiye vermek düşecek. Bu davetiyeler ise Amsterdam'ı düşünüp kendisine neyi ifade ettiğini 6 Mayis'a kadar en güzel şekilde, bu yazının altına yorum bırakmak suretiyle açıklayana gidecek.

Hadi bakalım, Think Amsterdam!


Lizard'ın Notu: Yorumlarınız ile birlikte mail adresinizi de bırakmanız mümkün müdür acaba? Böylelikle daha kolay ulaşabilirim size?

28 Nisan 2010 Çarşamba

Kral Çıplak Mı Değil Mi Şimdi?

İşin sırrı “yeterli” ya da “kafi” kelimesinde aslında. Ama söz konusu özellikle moda olunca hiçbir şey asla yeterli olmuyor.

Dolabımız ağzına kadar dolu olsa da, artık dayanamayıp içindekini dışarıya kusup taşsa da yine de asla yeterli değil. Her sabah uyanıp “giyecek hiçbir şeyim yok” sendromundan kaçmak ne yazık ki mümkün değil. Alışverişe çıkmak ise daha büyük bir kabus. Bir şey alırken diğeri aklında kalıyor, 10 tane şey de alsan canın 11'inciyi çekiyor. Evde seni bekleyen 50 çeşit ayakkabın, envayi çeşit elbisen olsa da yine yeterli değil, hep değil, hiç değil.

Bugün giydiğin yarın demode oluyor, aslında eski olmasa da gözünde artık eskidiği için çöpün yolunu tutuyor. 10 sene önce artık işe yaramaz diye elden çıkardıkların sana kendini yeniden aldırtıyor. İşin kötüsü de sana bunları yapmak zorundaymışsın gibi hissettiriyor.

Design Academy Eindhoven’dan 2009 yılında mezun olan ve o tarihten beri serbest çalışan Digna Kosse adlı tasarımcı da geçtiğimiz yıl Dutch Design Week'te gerekli gereksiz yaptığımız bu aşırı tüketime tepki olarak tasarladığı 15 tane elbiseyi sergiledi. “Minimal Dress” adını verdiği bu çalışmada yer alan elbiselerin özelliği ise mümkün olduğunca az malzeme kullanılarak tasarlanması.

Digna Kosse’nin bu çalışmasını da gördükten sonra belki bazı gerçekleri fark edip “Kral çıplak!” diye bağırmamızın vakti gelmiştir?!

Gelmiş midir?
Fotolar: Digna Kosse

27 Nisan 2010 Salı

Önüm Arkam Sağım Solum Lagerfeld

Bay “Ne İstersem Oyum” Karl Lagerfeld. Bay “Yaptım mı Tam Yaparım” Karl Lagerfeld. Ya da sadece Karl Lagerfeld?

Gün geçmesin ki Karl Lagerfeld beni, seni, onu şaşırtmaya devam etmesin. Tasarımcı kimliğinin yanı sıra üzerine giyinmiş olduğu çok şık fotoğrafçı elbisesi, Coca-Cola Light şişelerini baştan yaratarak karşımıza çıkması, hatta sadece 30 tane üretilen dünyanın en pahalı kasasını tasarlaması ve niceleri… Hayır o değil, yaratıcılığın sınırı yok elbette. Ama hangi zaman diliminde yaşıyor, hepsine nasıl yetişiyor, ben onun merakı içindeyim. Gerçi ben zaten onun senin benim gibi olmadığına daha önce yazdığım bir yazıda (tık) kesinlikle ve kesinlikle kanaat getirmiştim.

Lagerfeld'in Dottling firması için tasarladığı $339,000 değerindeki kasa

Sadece bunlar da değil. Kendisi müzik sektöründe bile her an karşımıza çıkabilir. Tıpkı SomethingALaMode’un Rondo Parisiano isimli videosunda olduğu gibi. Aslında bu ilk SomethingALaMode ve Lagerfeld çalışması değil. Sıkı Chanel takipçileri iyi bilirler; Thomas Roussel ve Yannick Grandjean’dan oluşan bu grup 2010 Chanel Curise defilesinin müziklerini hazırlamak için seçilmiş ve Venedik’te gerçekleşen bu defilede canlı olarak çalmışlardı:

Chanel Cruise 2010 Part 1
Yükleyen BattyMio. - YaÅ�am, moda ve 'kendin yap' videolarına göz atın.

Chanel Cruise 2010 Part 2
Yükleyen BattyMio. - YaÅ�am, moda ve 'kendin yap' videolarına göz atın.


Karl Lagerfeld’in kendisinin de bizzat hayranı olduğu bu grup cidden çok başarılı. Özellikle çello ve keman tınıları sevenler henüz tanışmadılar ise Karl Lagerfeld’li bu videoları ile birlikte kendilerine “Merhaba!” diyebilirler:

Something A La Mode Feat Karl Lagerfeld [2009]
Yükleyen ZapMan69. - Öne çıkan müzik videolarını izleyin.


Evet, önümüz, arkamız, sağımız, solumuz Karl Lagerfeld doludur. O bizi sürekli sobeler de durur.

Foto: Luxuo

26 Nisan 2010 Pazartesi

Nokta ile Çizgi

Nokta ile Çizgi. Bu onların hikayesi.

2 Nokta’dan geçerdi bir Çizgi. Aslında Nokta olmadan bir hiçti kendisi. Ama Çizgi bilemedi kıymetini...

Çizgi uzatırdı her şeyi, Nokta ise hep netti, ne istediğini bilirdi. Bir sonsuzluğun içinde yol alıp dururken Çizgi, Nokta her zaman nerede duracağını bilirdi.

Ne zaman yorulsa Çizgi, Nokta orada hep onu beklerdi. Nokta’da bir süre dinlenip tekrar uzayıverirdi.

Çizgi sanırdı her şey sonsuzluğa. Ne sevda biter ne de kavga. Nokta ise her şeyin sonunu bilirdi. Ah bilsen bunu bilmek onu ne de üzerdi! Vakti geldiğinde bunu sesli dile getirmesi gerekti. Sırf bunun sertliğini hafifletebilmek için cümle sonlarını 3 Nokta ile bitirdi…

2 Nokta’nın arasında tek bir Çizgi, başkası mümkün değildi. Nokta işte sevdi mi aslında böyle severdi.

Sonra Nokta öğrendi ki tek bir Nokta’dan sonsuz Çizgi geçermiş, bir tanesine takılı kalmak adamı ne de üzermiş.

Arabesk Nokta, Lay Lay Lom Çizgi’yi yine de hiç unutamamış, diğer Çizgi’lerde hep onu aramış…

Lizard'ın Notu: "Çizgi"li desen mi, yoksa "Nokta"lı? Ben ikisini de çok severim, o ayrı...

Lula Magazine Spring/Summer 2010 "Polka Dots & Moonbeams"
Fotoğrafçı: Kai Z Feng, Styling: Joanna Schlenzka, Model: Melodie Dagault

Fotolar: Fashionista

25 Nisan 2010 Pazar

TWITTER ÜZERİNDEN İNSAN TAHLİLİ

Twitter’a girdim, insan sarrafı çıktım. 140 karakter deyip de geçmeyin. Bu sayede ben insanların içindeki gerçek kişilikleri buldum da çıkardım. Üstüne bir de bunları sınıflandırdım da işte böyle bir liste yaptım:

Twitter Egoisti: “Ben takip etmem, edilirim”ciler.
Twitter Kıskancı: “Niye onun takipçisi fazla da benimki az”cılar.
Twitter Paranoyağı: Gizliden gizliye takiptesin biliyorum, ben de seni süzüyorum.
Twitter Barış Elçisi: İyi tweet’leyelim, iyi olsun. Barıştan, çiçeklerden, böceklerden bahsedelim. Dünyada kötü hiçbir şey olmuyormuşçasına el ele tutuşup dans edelim.
Twitter Agresifi: Bugün sana kızdım, defol! Hey arkadaki! Evet, sen! Senden de nefret ediyorum. Hele o Ahmet yok mu o Ahmet, bir yakalarsam…
Twitter “Kast”çılığı: Ben sadece ünlüleri takip ederim. Sıradan insanlarla alakadar değilim.
Twitter Çıkarcısı: Beni takip edene kadar ayıya dayı der, sonra takip etmekten vazgeçerim.
Twitter Ukalası: “Ben bilirim, beyim bilmez”ciler. Her şeye bir yorum yapmalar, bozmaya çalışmalar. Bunlar bana da, sana da, ona da habire salça olurlar.
Twitter Şakacısı: Eşek şakası yaparlar da dururlar. O öldü, bunun kafası koptu, dünyaya meteor çarpacak gibi dedikodular çıkarırlar, yerli yersiz atar da tutarlar. İlahi seni!
Twitter Politikacısı: Lizard sen de haklısın. Aslı kızım, arkandayım. Hüsnü aslında sen de haklı olabilirsin. Hepimiz haklıyız!
Twitter Emo’su: Güneş uğramaz pek bunların gezegenine, sürekli bunalımlı bir haller içinde… Ne paradır derdi ne de yeni bir sevgili. Aslında derdi kendidir, kendi!

Başka atladığım bir şey var mı? Bilen, bulan olursa bence paylaşmalı.

Ha ben hangisine mi giriyorum? Onu da gelin siz bulun:
http://twitter.com/gizemdalyan


*Bu yazıyı yazarken Ayşim Özgür’ün “ Yeni çağın hastalığı Twitter paranoyaklığı. Açıkça olmasa da beni izlediğini biliyorum. Çünkü ben de seni takip ediyorum.” şeklindeki tweet’inden esinlenmedik dersek yalan söylemiş olur muyuz? Oluruz!

Fotolor: webdesigner depot

24 Nisan 2010 Cumartesi

Hikayen Ne?/What's Ur Story?: Liss Winnel (Daydream Lily)

Orada bir hayalperest var uzakta. Görmesem de, bilmesem de her gün hayallerini anlatır bana. Hayallerim, hayalleri birleştirir bizi, okyanusları aşar da buluşturur bir noktada.

Bu an benim için çok özel, bu hikaye daha da özel. Blogosferde okuyucu ve ardından da blogger olarak geçirdiğim şu kısacık ömrümde tanıştığım ilk blog'tur Daydream Lily. Birçok blog'u takibe aldım, sonra sıkıldım da bıraktım. Kimisinde bir dakika bile durmaya dayanamadım. Kimisi de sonradan çizgisini bozdu diye darlandım.

Ama Daydream Lily öyle olmadı. Kendisini geliştirdi tabi ama asla çizgisini bozmadı veya inceden inceye daha fazla okunma planları yapmadı. Eğer yaptıysa da bunu öyle bir yaptı ki, inan hiç ama hiç çaktırmadı.

Ve bir şey söyleyeyim mi? Bu işe yaradı! Daydream Lily'nin sahibi Liss Winnel, bugün Avustralya'nın en iyi 100 kadın blogger'ı arasında 13. sırada yer alıyor. Bakma birazdan burda hikayesini anlatacağına, kendisi aslında oldukça tanınıyor ve seviliyor. Ama bazı popüler blogger'lar gibi de okuyucusu ile arasına mesafe koymuyor ve inanın sorduğum her soruyu, attığım her mesajı tüm nezaketiyle istisnasız bir şekilde cavaplıyor.

Liss Winnel kanımca iyi bir blogger olma yolunda ilerlemek isteyenlerce örnek alınasıdır. Blog'u, hatta blog'ları da henüz keşfetmemişler için açıp okunasıdır.



Biraz kendinden ve hikayenden bahseder misin?
2 köpeğim, bir kedim ve erkek arkadaşımla beraber Melbourne’de yaşıyorum. 2006 yılında üniversiteden mezun oldum ve şu anda istatistikçi olarak çalışmaktayım. Blogum da küçük yaşlardan itibaren sanata ilgi duymuş birisi olarak kendimi daha yaratıcı hissettiğim alanım.

Blog tutmaya nasıl başladın?
İnternette bazı yaratıcı satış yerleri ararken aynı zamanda Frankie Magazine’i de keşfettim. Bütün o gördüğüm sanatsal ve el yapımı şeylerden aşırı etkilendim ve böylece onları paylaşabileceğim bir alan istediğimi fark ettim. Ayrıca blog yoluyla bağlantı kurabileceğim diğer yaratıcı insanlarla da tanışmayı istedim.

Blog’un Daydream Lily’i nasıl tanımlarsın?
Belirli bir kategoriye uyduğunu düşünmediğimden açıklaması biraz zor. Ama insanların gelip güzel şeyler bulabildiği, ilham aldığı yaratıcı bir alan olarak düşünmeyi tercih ediyorum. Romantik bir estetik taşıyan sanatın, fotoğrafçılığın, modanın ve el yapımı ürünlerin bir birleşimi olarak tanımlanabilir.

Daha öncede sana söylediğim üzere blog’unu çok uzun zamandır takip ediyorum. Yerli markaları, tasarımcıları, fotoğrafçıları ve sanatçıları bulma konusunda özel bir yeteneğin var. Onları nasıl keşfediyorsun, konularını neye göre seçiyorsun?
Zamanımın büyük bir kısmını bilgisayar başında blog’lara ve çeşitli görsellerin paylaşıldığı sitelere bakarak geçiriyorum. İçeriğimin büyük bir kısmını buralardan buluyorum. Bazen okuyucu ya da tasarımcı da bana tavsiyelerde bulunuyor. Daydream Lily’e uyacağını hissettiğim ve beğendiğim şeyleri seçerek bloguma koyuyorum.

Ayrıca "Lily & The Muse" ve "The Next Page" adlı başka blog'ların da var. Onlar ne hakkında?
Onlar benim en iyi blog arkadaşım olan Tina (English Muse) ile birlikte başlattığım iki blog. Lily & The Muse sanat ve moda filmleri gibi güzellik üzerine odaklanmış hareketli görüntülerle ilgileniyor. Markaların yeni sezonları için kısa videolar çekmesi gibi bir trend oluştu. Biz de bunları paylaşabileceğimiz bir blog olmasının iyi bir fikir olabileceğini düşündük. Bu blog’a katkıda bulunan başka harika insanlar da var. The Next Page ise karışık bir medya blog’u. Daha çok kolaj çalışmalarına odaklanıyor, mecmualardan ve duvarlardan ilham alıyor. Aynı zamanda blogun sayfa düzenlemesi de ilham panosu gibi bir izlenim yaratıyor.

Blog tutmanın güzel tarafları nedir? Senin hayatını nasıl etkiledi?
Blog tutmanın çok fazla güzel tarafı var. Normalde asla tanışma fırsatını elde edemeyeceğim birçok insanla tanıştım ve içlerinden bazıları çok yakın arkadaşım oldular. Ayrıca önceden hayalini bile kuramadığım bazı imkanlar da sağladı bana. LomoAmigo* olmak gibi mesela.



Blog ile uğraşmadığın zamanlarda neler yapıyorsun?
Bir sürü şey. Ben o birçok şey yapmak isteyip de hiçbiri için yeterince zaman bulamayan insanlardan biriyim. Çok okurum, fotoğraf çekerim, canlı müzik dinlemeye giderim, şehrimi keşfe çıkarım, alışveriş yaparım. Bunun gibi şeyler.

Favori blog'larını sorsam?
Çok fazla blog okuyorum ve listem gittikçe büyüyor! Gerçekten bir ya da iki tane favori blogumu seçip söylemem mümkün değil. Ama blogumda yer alan listedeki bloglar için favorim diyebilirim.

En sevdiğin kitap ve film?
Film- Abbie Cornish’in başrolde yer aldığı Somersault.
Kitap- Catcher in the Rye (Gönülçelen) ya da Chuck Palahniuk’un herhangi bir kitabı.

Peki ya favori müzik grupların?
Şu sıralar Tegan and Sera, Bjork, Foals, Bat For Lashes ve Jose Gonzales favorilerim.

Yeni blogger'lara ne gibi tavsiyeler verebilirsin?
Yaratabileceğiniz en iyi blog’u yaratmaya odaklanın ve onu seveceğiniz bir yer haline getirin. Çok fazla SEO (arama motoru optimizasyonu) ve diğer teknik konular hakkında endişe etmeyin. Çünkü insanlar söylemek istediğiniz şeyi sevdikleri için gelecekler. Başka blog’lara yorum bırakmak da ayrıca önemli. Çünkü blog bir topluluk demek ve güzel bir blog yazısına denk geliyorsanız, bunu blog sahibinin de bilmesini sağlayın. Ama yorumunuzun gerçek olduğundan da emin olun. Şu sıralar öyle yorumlar alıyorum ki, yorumu yazan kişi yazdığımı hiç okumamış gibi gözüküyor.

*LomoAmigo nedir, ne değildir buradan öğrenebilirsiniz.
------------------------------------------

Would you tell us a little bit about yourself and your story?

I live in Melbourne with my boyfriend, two dogs and a cat. I finished university in 2006 and work as a statistician. My blog is where I can be creative as I've also been interested in art since I was young.

How did you get into blogging?
I discovered blogging when I was searching for a creative outlet around the same time I discovered Frankie Magazine. I felt so inspired by all the new art and handmade goods I was discovering that I wanted a place I could blog about them and share them. I also hope to meet other creative peopel and connect with them through blogging.

How could you describe your blog Daydream Lily? 
It's hard to describe as I don't think it fits one specific category, but I like to think of it as a creative space when people can come to find something beautiful that hopefully inspires them. It's a mix of fashion, handmade, photography and art all with a dreamy romantic aesthetic.

I have been following your blog for a very long time as i told you before and i can say that you have the skill to find very local brands, photographers, designers and artists. How do you discover them and how do you choose your topics?
I spend alot of time at the computer often looking at blogs and image sharing sites. This is where I discover most of my content. Occasionally a reader or designer will send me a recommendation. I choose things that I like and that I feel fits the feel of Daydream Lily, generally If found that the things I like others enjoy too.

You also have some other blogs like "Lily & the Muse" and "The Next Page". What are they about?
They're two blogs I started with my blog best friend Tina of English Muse. Lily & The Muse is focused on beauty in motion, such as fashion and art films. There has been a trend of fashion labels creating short videos for their new seasons. So we thought a blog where we could share them all would be a good idea. We also have a great bunch of contributors who also blog there. The Next Page is a mixed media blog, focused on collage, inspiration journals and walls. The layout looks like an inspiration board also.  

What are the good parts of blogging? How has it affected your life?
There are so many good things to blogging, I have met so many people who I otherwise wouldn't of had the chance to meet and some of those people have become my closest friends. Also it has given me opportunities that I couldn't of dreamed of before, such as being a LomoAmigo*.

What do you do when you are not blogging?
Lots of things, I'm one of these people that has too many things they want to do and not enough time. I read a lot, take photos, go see live music, explore my city, shop, make stuff.

What are your favourite blogs?
I read so so many blogs and my list just keeps getting bigger!! I couldnt really single out one or two favourites, but the list of my Dailies on my blogroll would be my favourites.

What is your favorite movie, book?
Movie - My favourite would be Somersault featuring Abbie Cornish.
Book - Catcher in the Rye or anything by Chuck Palahniuk.

What kind of music do you like to listen to? What are your favorite bands?
Favourite bands at the moment are Tegan and Sara, Bjork, Foals, Bat For Lashes, Jose Gonzales.

What is your advice to new bloggers? 
Focus on creating the best blog you can and make it a place that you love. Don't worry so much about SEO and all that other technical jargon, people will come because they like what you have to say. Commenting on other blogs is important though, blogging is a community and if you come across a good blog post let the blogger know you enjoyed it. But make sure your comment is genuine, I get a lot of comments now that just seem like the person hasn't even read what I wrote.  

*If you still don't know what LomoAmigo is: click click!

21 Nisan 2010 Çarşamba

SHOE QUEEN: Orgazmik Hareketler Bunlar!

Bugünlerde canım sıkkın, herkese düşmanım. Ondandır sürekli ayaklara bakışım. Ama bu vesile ile çok güzel şeyler keşfettim, paylaşmazsam çatlarım.

"Nisan, mayıs ayları, gevşer gönül yayları!" nidası eşliğinde tüm ilgi ve zamanımızı karşı cinse yönelttiğimiz şu dönemde ben gidip de bir elbiseye ya da ayakkabıya aşık oluyorum. Evet, normal değil farkındayım ama ben aslında geleceğe yatırım yapmaktayım. Bakın bakalım dolabınıza, kaç erkek el değiştirmiş ama elbiseleriniz hala sizin, çantalarınız el pençe divan, ayakkabılarınız hazır olda. Parası neyse veriyorsun kardeşim. Soru yok, sual yok, dırdır yok, kapris yok. Temiz iş.

Şimdi sizi öyle bir sneaker ile tanıştıracağım ki bir kere adından kazanıyor: Soft Orgasm. Hollandalı moda ve ayakkabı tasarımcısı Greet Slaats'ın kurucusu olduğu Grotesque firması tarafından üretilen bu sneakerların tek özelliği orgazmik derecede yumuşak olması değil elbet. Ayakkabı ile birlikte gönderilen cırt cırtlı bantlar ayakkabıyı daha da eğlenceli ve keyifli bir hale dönüştürüyor. Çünkü bu bantlar 1000 (evet, yanlış duymadınız 1000) farklı şekilde bağlanabiliyor(muş).

Firmaya attığım mailler sonucu fiyatlarını öğreninceye kadar az kalsın alıyordum, hatta param olsun, hemen alacağım. Yanında gelen 20 adet bandı ve kargosuyla birlikte sneaker € 149,90. Sadece ayakkabıyı isterseniz onu da € 139,90' ya temin edebiliyorsunuz.

Arkadaşlar bırakalım clogları, "kitten heel"leri, bir kendimize gelelim. Gelin hep beraber bu yaz "Soft Orgasm" giyelim.


20 Nisan 2010 Salı

Phillip Lim vs Mango

Bloglar arasında dolaşırken rastladım Mango'nun 2010 yaz sezonu için olan reklam kampanyasına. Hatta yorum bile bıraktım STYLEISTICO'nun yazısının altına. Scarlett Johansson'lu güzel bir çekim yapmışlar ama arada yanlışlıkla Phillip Lim mi giydirmişler yoksa?

Polyvore ile oldukça haşır neşir olduğum zamanlardan bilirim Phillip Lim'in beyaz dantel elbisesini. Ne de çok sevmiştim kendisini, ilk görüşte aşktı bizimkisi. Bütün büyük aşklar gibi de ulaşılmazdı kendisi.

Sonra Scarlet Johansson'un üzerinde görünce kıskandım, aşık olduğumla aynı sandım. Meğersem onun bir ikizi varmış, tek yumurta ikizi denileninden olanmış, hem de Mango'daymış, ama bu biraz daha ulaşılır olanındanmış.

İkizler birbirlerinden nasıl ayrılır? İkiz çocuğu olanlar bu konuda daha uzman sayılır. Biri yardımcı olabilir mi? Bu iki elbise birbirinin aynısı değil mi?

Phillip Lim
Mango

19 Nisan 2010 Pazartesi

Efsane Çift Serge Gainsbourg-Jane Birkin Vogue'da

Dünyanın en çirkin-karizmatik erkeği Serge Gainsbourg ve seksi peri kızı Jane Birkin... 1969 yılında Slogan filminin setinde tanıştıklarında İngiliz kızımız tek kelime bile Fransızca bilmediğini söyler. Ama bir Fransız erkeği ile beraberseniz ve üstelik de deliler gibi aşıksanız -ki genelde Fransızlar size başka opsiyon tanımazlar- Fransızca şakırsınız da, üstüne şarkılar bile yaparsınız da...

Öyle bir aşktır ki bu aslında Serge Gainsbourg'un eski sevgilisi olan Brigitte Bardot için yapılmış bir şarkıyı (Je t'aime... Moi non plus) yeniden seslendirebilirsiniz beraber. Bütün eskileri unutturup birbirinize, hatta eskilerin küllerinden yeniden doğup efsane bir aşkın kollarına bırakabilirsiniz kendinizi. Öyle bir tutkuyla bütünleşirsiniz ki içinizden taşar, etrafa yayılır, her yere bulaşır. "Je t'aime... Moi non plus" şarkısını öyle bir söylersiniz ki insanlar içinde yer alan orgazm seslerinin numaradan olamayacağını ve ancak sevişirken çıkabileceğini düşünüp bu şarkıyı kaydederken cidden seviştiğinizi sanır. Yine bu yüzden şarkınız Avrupa'daki birçok yerde yasaklanır, Vatikan tarafından yapılan eleştirilere maruz kalır.

Bir de üstüne bu Fransız seksapalitesini ve İngiliz asaletini birbirine katarsınız da Chalotte Gainsbourg'u yaratırsınız.

Bir aşk ne kadar tutkuluysa, ne kadar kanındaysa, ne kadar dibine kadarsa o kadar da biteceği açıktır sonunda. Ömür boyu o yoğunluğu yaşayamazsınız. Yorar adamı, nefesini keser, parçalara böler. Birkin ve Gainsbourg da 1980 senesinde ilişkilerini sonlandırdılar ama arkalarında hala konuşup imrenerek baktığımız bir masal bıraktılar.

Bu efsanevi aşkın ilk ortaya çıkışından bugüne 40 yıl geçti. Vogue Fransa da bunun şerefine onları sayfalarına konuk etti. Jane Birkin olarak Daria Werbowy'i, Serge Gainsbourg olarak da Francesco Vezzoli'yi karşımıza getirdi. Fotoğraf çekiminin de ismi olan "La Décadanse" ise adını beraber söylemiş oldukları, yine tutkulu bir şarkıdan alıyor. Çekimlere bakmadan önce şarkıyı dinlemek için; tık.

"Dans yatay isteklerin dikey tatminidir." diyen ünlü bir düşünür bunu mu kastediyordu acep?

Vogue Fransa Mayıs 2010 Sayısı "La Décadance"
Fotoğrafçı: Mario Testino, Styling: Carine Roitfeld, Modeller: Daria Werbowy, Francesco Vezzoli


Bu çekimin esinlendiği orjinal fotoğraflar ise bunlar:


Ayrıca aralarındaki  tutkuyu daha iyi anlayabilmek adına yine fonda "La Décadanse"ın çaldığı şu videoya bir bakalım:

Serge Gainsbourg & Jane Birkin - La Decadence et Melody Nelson

Charlotte | MySpace Video



Hatta bu kadar yapmışken tam yapalım, bir de "Je t'aime... Moi non plus" yü koyalım:


fotolar: Fashionising, Myspace

18 Nisan 2010 Pazar

SHOE QUEEN: Alexander McQueen 2010 Kış Aksesuar Koleksiyonu

UYARI!:
1- Birazdan görecekleriniz illüstrasyon değildir. Tamamıyla gerçektir ve günlük hayatta kullanılabilir.
2- Ama gerçek değilmiş gibi farz etmek hazmını kolaylaştıracaktır.
3- Heyecanını kontrol edemeyen ya da panik atakımsı durumlara sahip olanlara aşağı inmeden önce yanlarında bir şişe Passiflora bulundurmalarını tavsiye ediyoruz.
4- Durumu daha ağır olan vakalar bizimle irtibata geçebilirler. Evlere Xanax servisimiz bulunmaktadır.
5- Yoga moga, meditasyon gibi zıttırılarla uğraşanlar mantra olarak “Çantaymış, ayakkabıymış hiç fark etmez, maddesel şeyler beni alakadar etmez.” cümlesini kullandıkları taktirde bu travmayı daha kolay atlatabildikleri bilimsel verilerle ispatlanmıştır.
6- Bu esnada fonda efendime söyleyeyim Pink Floyd “Wish You Were Here”, Sting “Every Breath You Take”, sonracığıma Aerosmith “I Don’t Wanna Miss A Thing” gibi şarkılar çalıyorsa hemen susturunuz! Hemen!
7-Beklenmedik bir etki görüldüğünde bize başvurmayın da kime başvurursanız vurun. Çünkü müessesemiz kesinlikle ve kesinlikle hiçbir sorumluluk kabul etmemektedir. Hatta müessesemizin oldukça sorumsuz olduğu bile söylenebilir.
8- Başlamadan önce 2. maddenin tekrar okunması önemle rica olunur.

Evet başlayabiliriz, çok fazla söze gerek yok aslında. Ölümünden sonra ortaya çıkan 2010 kış koleksiyonunun şokunu daha atlatamamışken bu 2010 kış aksesuar koleksiyonu da nedir arkadaşlar?

Ah Alexander, vah Alexander, arkanda bıraktıkların çok can acıtır.


Fotolar: Fashion Bomb Daily

17 Nisan 2010 Cumartesi

Yine Yeni Yeniden: Nicola Formichetti

Doymadım, doyamadım sevmelere seni ben.
Blogumda yer verdim sana yeniden.
Saymadım, sayamadım bütün o güzelim çalışmalarını
Ne övgü ne iltifat bu yalnızca gözlem.

Yine VMAN, yine Nicola Formichetti, konsept farklı ama ağzımızda bıraktığı tat aynı, yemeyip de yanında yatılası. 

21 Mayıs'ta 4.sünün 3D olarak sinemalarda izlenebileceği Shrek'in de konuk olduğu bu karelerde Formichetti,  aynı zamanda bu yazın büyük trendlerinden olan diz üstü çoraplarını ve yıllarca içimizde saklı tutup sonunda açığa çıkarmaya karar verdiğimiz iç çamaşırlarını dışarı taşırarak kıyafetin bir parçası olarak kullanmış. Fotoğraflarda Lady Gaga hissiyatını bulmanız da olası.

Nicola Formichetti sen çok yaşa!

VMAN Mayis 2010 "Shrek Of A Guy"
Fotoğrafçı: Ellen Von Unwerth, Styling: Nicola Formichetti, Modeller: Agnete Hegelund, Emma Dumont, Paolo Anchisi, Francisco Lachowski


Fotolar: Fashionising
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...