Bu cumartesi çekirge gibiydim, oradan oraya sekiyorum. Sanırsın ki yangından mal kaçırıyorum. Sanki müzik eleştirmeniyim de yarına yetiştirmek zorunda olduğum yazı için deli danalar gibi konu arıyorum.
Önce gittik Matchbox’ın açılışına, kıyafetlere göz gezdirdik, Amerikalılar ile kaynaşıp kapı önünde şarap içtik.
Ordan konsepte uygun özel bir vintage partiye, sonra da Ghetto’ya Does It Offend You, Yeah? dinlemeye. Çok çok beğendik kendilerini sahnede az kaldıklarına biraz gücensek de…
Ordan Indigo’ya damladık, Thieves Like Us’ın çıkmasını bekleye bekleye darlandık. Kapı önüne çıkıp sigara üstüne sigara yaktık, dışarısının içersinden daha eğlenceli olduğuna karar kıldık. Indigo’da eskiden deli gibi eğlendiğimiz günleri düşünüp biraz biraz tasalandık. Ordan ver elini Kiki’ye. Cumartesinin spiritüel yolculuğunu orada bitirmeye…
Madem bu kadar müzikten konuştuk, o zaman Lizard Queen’in atasından, bir miktar isim babasından bahsetmemek olur mu?
The Doors… Bir filmleri vardı Oliver Stone tarafından çekilmiş, gerçekti, kurguydu, hepsi yalandı falandı… Ama içinde The Doors vardı, Morrison vardı, o zaman tamamdı. Şimdi ise kendileri hakkında çekilmiş “When You're Strange” adlı yepyeni bir film geliyor, belgesel niyetine, hikayeyi anlatan Johnny Depp’in güzel sesiyle, daha önce hiçbir yerde kullanılmamış görüntülerle birlikte…
Filmi seveceğim, hatta izlemeden sevdim bile. Evet, baştan peşin yargılıyım, bir filmin içerisinde Spanish Caravan çalsın, ben o filme tavım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder